Ey Gül
ayrık otları filizleniyor bakışlarımda
sözlerim çivileşmiş ağzımda
konuşsam kanayacağım
konuşmasam nefessiz kalacağım
I.
ey gül
göğsümün rahlesine kuşlar basalı
aklım kendine göçebe
ruhum suskun avare
kara bir tren gibi geçiyor gözlerimden anılar
tükeniyorum görmüyorlar
II.
kendi masalına geç kalan bir çocuğum
gördüğüm tüm düşler karanlığa çıkıyor
yorgun lambalar sönüyor birbiri ardına
yıkılıyor yüreğimin yangın kenti
dilin kırılganlığına hangi yama çare ey gül
III.
bir ayağı kırık masa gibi sendeliyorum
zamansızca tükenen umut gibi
kanımın sıcaklığını hissediyorum
içimde yılkı atlarının huzursuzluğu
ellerimde gürültüsü metropollerin
kekre bir fısıltıda yok oluyor benliğim
IV.
k/ayıp bedenimde ey gül
sararmış hüznü yayılıyor takvimlerin
genzimi yakıyor bu karanlık koku
ivmesini tutturamıyor içimdeki boşluk
iç yıkıntılarımı sahiplenmiyor kimse
söylenmesi gereken bütün sözler söylenmiş
bütün dualar yerine gelmiş gibi
gözlerime kazıyorum derin sevdaları
üşümüşlüğümü hor görme
yankılanırken sesim gök kubbede
dökme göz yaşlarını
kurtuluşumdur ölüm biline
V
içinde hapsolduğum bu dünyada
dokun narin ellerinle kalbime
susan bir kalbin vasiyetidir ey gül
beni yüreğimden öpsene
Barış Çiçek; bu sitenin, dize kurgulaması en güçlü, imgelem hacmi en geniş şairlerinden biri. Dikkatle ve ilgiyle izlenmeli.
Kahraman dünyayı kurtarmak için yola çıkmaz, kendini kurtarmak için çıktığı yolculukta dünyayı kurtarır, demiş Joseph Campbell. Evvel zaman, kalbur saman içinde olduğundan hiç bir masala geç kalınamaz, koş kapalıyı aç, açığı kapat ama peri padişahının kızına koşarken Aykız'ı es geçme dostum... ;)