Ey Kadın
Munzur'un soğuk sularına ihtiyacım var dedim,
Girdabında boğacağın değil;
Çaresizliğinde bile seni severken,
Her düşün sonu çıkmaz,
Her rüyanın demi kabus olmasın diye,
Ben kına yakılası ellerini de sevdim kadın...
Fıratın hızını istedim senden bilesin!
Mezopotamya sıcaklığıyla bereketlenmiş bir de gülüşünü,
Saçlarından bir bukle tutup da bana,
Tek teline kıyamadığımken hüsranlarında,
Nasıl koparıp atarsın bilmem,
Şaha kalkmış bir Ceylan,
Enginlerde mahsur kalmış şahin misali,
Kıyıp da gönlünde sevdasına,
Bandırırken kılıç yarasına...
Ömrüm sensiz, ömrüm sebepsiz geçiyorken,
Güneşin en sıcaklığıyla çıktın ey kadın!
Mahremin mahremim oldu dudaklarında,
Uzansam özlemin busesi düşecekken,
Isırıp ısırıp da soldurma...
Nedir korktuğun şey başına gelen,
Yoksa karadenizin sessiz bir akşamında,
Yıldızların şahitliğinle kalan biz mi yoksa!
Öncesinde kıyıya usulca,
Sonrasında azgın vuruşları misali,
Sana olan arzularımın yaşanmışlığı mı gelir yoksa aklına...
Gel demek değil ki korkum sana ey kadın!
Bir temmuz akşamının yeniden doğuşuna tanıklık etmek de değil,
Temmuz karası bir yürekle,
El sallayarak gidişimdir senden aslında...
Gözlerin gözlerime perde olmuş işte,
Ne mal var/ne de mülk kadar,
Kokunu tanımak adına, sevişmelerimizdeki demde;
Bilinir cümleyle elbet;
Her bahardan sonra yakıcı olur temmuzlar...
Karanlık bir gecede kaybolup,
Bakarken gökyüzüne senle,
Bir ucunda can diğerinde canan,
Seviyorum seni, seviyorum seni; Samanyolu kadar...