Eyle
al gözlerimi, sen ağla
bağlasan ellerimi de
dillerimi, okla yayla
dağla sen, bağrımı kavla.
al sözlerimi, dil eyle
böyle bil, sevdalar söyle
çağla gül, geceler hiyle
al yüreğimi, kül eyle.
al gözlerimi, sen ağla
bağlasan ellerimi de
dillerimi, okla yayla
dağla sen, bağrımı kavla.
al sözlerimi, dil eyle
böyle bil, sevdalar söyle
çağla gül, geceler hiyle
al yüreğimi, kül eyle.
Şiir zamanında gerçek dost, nezih paylaşım; kimdir, nedir? Şiir sanatıyla ilgisi olmadığını düşündüğümüz bir soru gibi, değil mi? Oysa gerçek, hiç de sanıldığı kadar masum değil, migren! Oysa, sanatın gelişmesi, toplumun ıslahı için gereken tek şey, gerçeği paylaşmak, yalanı kovmaktır köyden. Hele ki, dostlar arasında bunu yapmak elzemdir, kaçınılmazdır. Sanat işinde dosttan gelen yapaylıksa, yadsınır, çürük elmadır, kurt kemiriğidir. Kendini düşünenle, dost arasındaki bir savaştır; özveri ile çıkarcılığın çatışmasıdır. Bunları masaya yatırmak mı? Çok zor; kim inanır ki, kendini birinci tuttuğuna, diğerlerinden? Kimi ikna edebilirsiniz ki, kırık bastonu verdiğine, dostuna? Ne gereği vardı şimdi bunun; buyrun cenaze namazına! Lunaparkta atlı karıncaya binmek yerine, ne işimiz vardı dostun sanat ayininde?
Şiir yazar, okuruz.. Bu, çok basit bir işlemdir elbette; anlar veya yüzeyden kaymağını sıyırıp geçeriz. Başkasının şiiri olunca neler yaparız? Kendimizin her sözünün yorumlanmasını beklerken, onlarınkinden uzak dururuz. Oysa, beğenilme umudunu taşıyan binlerce can, okunmayı, hatta yazdıkları kötüyse, eleştirilmeyi; uyarılmayı / yerilmeyi de bekliyorlar.
Böyle bir işi, kim yapar