Feraye
Biz...
Biz iki çılgındık, iki korkak olduk...
İki dev yürektik, iki cüce olduk,
Biz, biz iki aslandık, kediye boğulduk...
Yenildik...
Yenildik ve iki yabancı olduk,
Birbirine uzak birbirine zıt...
Şimdi...
Tek suçlusu ben miyim bu unutulmuş vuslatın?
Ben miyim yıkılan umutların mimarı...
Sen neler söylüyorsun feraye...
Sustur gözlerindeki şu kurşun bakışları
Bak hala kursağımdan düşmemişken aşk iniltileri,
Kaldığım bu çapraz hüzün altında dahi...
Seni incitebilir miyim? kırabilir miyim feraye?
Öfkem kabarsa da sessizce gidişine...
Ağız dolusu sövgüler diriltebilir miyim?
Sana sövebilir miyim hiç feraye...
Gel...
Al götür beni bu şehrin ayrılığa gebe şafağından.
Al götür beni bu can çekişen insanlığımdan...
Biliyorum düşmeden ayrılığın derdine,
Bu son tango, ve son tebessümdü.
Bu hüzün ekseninde buruk sevinçlerime karışan...
Sersefil bir elveda busesi düşürürken bakışlarım dudaklarına,
Sıcacık avuçlarından yırtılırcasına koparken ellerim.
Ne sen beni tanıdın nede ben seni...
Yada farzı misal...
Biz ki...
En çılgın gecelere haz veren tatlı bir merhabayken,
Şimdilerde buruk ve yakıcı bir hoşça kal mı olduk?
Öylemi, öylemi dersin feraye?
Söyle ki sen, neden susarsın feraye?
(yorgunkalem