Gamzenin Parıltısında Uçuklayan Anomi
ben böyle yenildim
bir muzaffer edasıyla göğe çalım satarak
damıtıp arsız düşleri bir hançer saplayıp
yer ve gökten mukaddes sancılar bileyip kendime
ve böyle yenildim bir yenilmekse bu
bir çağa doğdum
dokuz! sekiz! yedi ! bumm !!!
ayakbağı olarak öğrenilmemiş bir dünya
çözümlenmemiş düğümler
ve zelil bir zulmet duasında kimlerle buluştuğum
komplolar ve arz-ı mevutlarla
meryemin ve kanlı yaşları durulmamış kadın ve çocuklarla
bir çağa doğdum
ki kahrolsun bu benim unuttuğum
bir ezel yazgısı dönüp duran gezegen
daralıp duran göğsüm içre bu hüzün
kimin ülkesinden geçse mültecidir barınmaz
damıtır kendisini kendisinden böylece
sızılayan damarlarda kan dolaşan ebabil
geceye yenik düşmüş bir ibrahim ve tağut
ve bana anbean teklif edilmiş hicret
bir isyan zerk edilip kuşlara
inileyen her gece bir güneşi doğurur
ya niçin inler insan niçin olur kuşlarsızda bir dünya
betonlarsız parklarsız bankalarsız bir cennet
benim düşümde yoktu bunlar içerisinde kan kusan bir iblis
bir yanında zulme eğilmiş gönül
bir yanında dünya döner ansızın patlar şehvet
sokakta öylesine süzülür bir kırlangıç ninnisi
anneler ölüsüne sarılıpta yavrunun
dimdik bir yaşamak bildirisi çeker göndere
ve kabzedilmiş rahmet boşanır zincirinden
elleri ve sair uzuvları yekpare bulunan insanlar coşar
köpük köpük acıyı boğan döngü ve toprak ve ateş ve su
ve hava yahut ana haber bültenlerinden sızımlanan bir varlık
süzülüp insan olur baştan zapt edilmiş baştan boşverilmiş
baştan sünepe.
o vakit çamur bulanıp bulanıp durulur
durulup durulup bulanır nefes ve enfes bir sancı ayaklarına doğrulur
gök berrak ve bertaraf edilmiş cehennem usulcacık incelir
yer ve cehennem gök ve anneler
çocuklar ve tanrı hem de zamansız
hem de hiç olmamış gibi taze
ve bütün resmi bayramlarda evlerini unutmak isteyen babalar
ve aylak yüzlerini duvarlara çarparaktan yürüyen ihtiyar adamlar
ihtiyarî cennetler kurulan paslı makaslarla
ruhları biçilen dikilen ve satılan birer eşyaya dönüşene dek durmazlar
ki allah isyanı aşikar edince toprakta
vakt-ül gayb hükmünü ferman buyurur
sapasağlam eskiler dikilir anıt gibi
içi kof dikilmiş yeniye inat
ve var olmak ve toprak
ve zikri hafi ölümü alnından vurmak .
o zamanlar çivileri sökülmez dünyanın katranı olurdu
dökülürdü zırhlı araçların kurşunu nazar değmesin diyeydi toprağa
ve çocukların gıcırtılı gülüşlerinde bir toplum doğardı aydınlık
ki yarık bir zülüften sızan hasret basılırdı damarlara
bilmekten doğan kuvvet adli bir törenle yıkayıp onu öper koklardı
müzesini kurardı yüzyıllar boyu yokluğun
ve arş yağsız makinalarını kurunca kopan cinnet
ruhlarını boyunduruğuna takar koşardı babaların
çünkü olsundu sevmek uzaklar kadar yakın ve rehin edilmiş bir kelepçe gibi bakışların
hep biraz ileride kurulmuş biraz daha ileride biraz daha ileride
ulaşılamamış mı kaybedilmiş mi bir altın çağın
sükunetine boynunu eğmeden uçan aklın ahirinde
ve evvelinde başlangıçta hiç mi hiç birşey olmamanın
rehavi şüphesinden sıyrılıp aldandığım bu yaşamak üstümde
terk edilmiş bir emanet gibi anlamsız
üstelik yasak edilmiş tütün hariç lüksüm yok
cep aynam jöleli saçlarım ve uyumu renklerin
yanıp duran bir saati kurtarmak için zaman
akıp giden nehirleri kurutacak o kudret
bize yenilgi fakat kimiz biz
donakaldığımız bu çöl kimin diyarı
kimin şühedası olacak ki zapt oluşumuz imtiyaz olmaktan çıksın
kımıldasın kaderin ellerinde gaflete binen kırbaç
yüzümüzden çeksin bu tatlı cehennemi ve cenneti kurtarsın fikrimizden
yeryüzü taşı ve toprağıyla sidremizde daralsın
bize şuurun darbesi tecellidir her gamda
bu militanca isyan anomiden sıyrılıp
gecelerden gündüzlere haşr olur
böylece doğar taraf
ve çocuklar yeniden şekerlere kavuşur
borsalarla dalgalanan tiranlara inat
- biz böyle yenildik çünkü
betonlar çiçek açmaz -