Garip Osman

İstanbul'un içi başka dışı başkadır
Bir yanda alın teri yoğrulur
Diğer yanda pembe düşler gecelere doldurulur
Aslında gariban yatağıdır çoğunluk yokluk lezzetinde
Bir buğu gibi tüter varoşlarda
Ve bütün yoksulluğun lezzeti
Gariban Osman'ın teninde
Aradığı da çok değil aslında
Karnını doyuracak kadar bir iş
Avuç içi kadar şuncacık barınacak bir dam
Ama nerede
Osman kepçe İstanbul kazan
Sabırla bekler durur 'bozar elbet' der
Bir gün bu yazıyı yazan
Garip Osman bütün hayatın yükünü almış omuzlarına
Yüreğinin alevinde erir gizli gizli
Bildirmez yaş mı ter mi gözlerindeki

İstanbul'da ufuklar hep sisli güneş yaralı gökyüzünde
Bulutlar çığlık çığlığa
Geceler bile Osman ?a bakar da
İsyan eder karanlığa verir öfkesini
Ama Osman mağrur
Çeker alır yüreğini geceden usuldan usuldan
İstanbul acıyla bakar açlığa sefalete
Sonra bir de umursamazlığa bakar
Utanır insanlık adına utanır çağın adına
Ürperir kendi karanlığında Osman'ın adına
Çünkü çaresizliğe açılır
Osman'ın çaldığı bütün kapılar
Soluğunda umursamaz bir açlık kokusu
Büyür büyür gider alınganlığı
Susar belirsiz İstanbul gecelerinde
Belirsiz geleceklere susar
Bir tek İstanbul duyar
Osman'ın sessiz çığlıklarındaki isyanı
Bir tek O duyar

Ömrü yıkıntılarla doludur Osman'ın
Ve hayattan alıp alacağı da zaten bu dur
Kimi zaman kendini arar
Kimi zaman kendinden kaçar
Her gece ölür her sabah yeniden dirilir
Acıyla buz kesen tenini
Hep gecelerin karanlığıyla ısıtır
Sürer kaderini toprak misali
Biçtiği de hep ömürdür hasat zamanı
Oysa 'Osman' dendi mi fırtınalar hırçınlaşırdı
'Osman' dendi mi bulutlar karışırdı
'Osman' dendi mi köyün eli ayağı dolaşırdı
Şimdi ise namussuz geceler
Gelir çöker Osman'ın yüreğine
Nasıl neresinden yakalar efkâr bilinmez
Bir kahır çöker ki sorma gitsin
Acıları derinleşir
Yaratana sığınır İstanbul'a sığınır

İşte İstanbul'a sığındığı gecelerden birinde
Yine elleri bomboş dönmekte
Hemşerilerinin kaldığı yere
Kuş tüyü bir kar atıştırmakta
İstanbul ıssız karanlık kurşun sıksan geçmez geceden
Üstelik yüz vermez
Birden bire canavar kesilir arkasından fırtına
Osman sığınır kuytu bir saçak altına
Evcil bir kedi gibi sokulur karanlığa
Gece uzadıkça uzar gece coştukça coşar
Savrulur karlar savrulur dört bir yana
Gömülür Osman'dan geri kalanlar
Gömülür karlar altına
Bir tek İstanbul bölüşür Osman'ın ölümünü
Utanır insanlık adına utanır çağın adına
Daha dün şuracıkta
Bileğinin gücüyle alın terini karıştıracaktı
Çıkaracaktı ekmeğini Osman taştan
Daha dün şuracıkta

19 Kasım 2010 64 şiiri var.
Yorumlar (2)
  • 14 yıl önce

    Şehir kalabalaştıkça düşen payda azalıyor yok oluyor🙂

    Osmanlar,Ayşeler yok olup gidiyor kimsesizliklerinde..

    Yaşamdan bir kesit..🙂

  • 14 yıl önce

    kutlarım

    👍👍