Gergef
Gecenin en kör vakti, dipsiz koyu karanlık
Uzunca bir sessizlik, rahatlığı bir anlık
Güneş doğar ufukta, geceyi kovalayan
Martılar havalanır, sahilde yuvalayan
Uyanır yavaş yavaş doğan güneşle şehir
Şehrin kızıl sûreti sanki içimde zehir
Hançer gibi göğsümde bu bitmeyen ayrılık
Akar kanı kalbime, cefâyla ılık ılık
Damla damla süzülür gözlerimden hasretin
Bu hasrete dayanmak, ölmekten bile çetin
Bir yağmur başlar birden, gözyaşıma karışır
Yorgun gözkapaklarım birbiriyle barışır
Ve belirir önümde beni saran o gözler
Beni bu karanlıktan birkaç saniye gizler
Onlar da uçup gider esen serin rüzgârla
Harla serseri rüzgâr, bu kor ateşi harla
Sel olur, taşkın olur, içimdeki çığlıklar
Kurumuş dudaklarım eski bir sırrı saklar
Şiir olur, dökülür kalemimden sessizce
Gergef gibi işlenir, kalbime ince ince
Tutar, mavi gelinin bedduaları tutar
Sabahın sükûtunu dalga sesleri yutar
Gök açılır yavaşça, karanlığa küfreden
Kül bulutlar dağılır başımın üzerinden
Sarı bir yaprak düşer, günün ilk nefesiyle
Elimle yakalarım bir çocuk hevesiyle
Ve kendimi görürüm o sararmış yaprakta
Hüzünlenirim bir anda, o küçücük sokakta
Dilimde kilitlenmiş bir kaç öksüz kelime
Katılır efkârıma, bakmaksızın hâlime
Islanmış gözlerimle ufka dalarım bir an
Viran olmuş bu şehir, zalim yağmurda viran
Bu kasvetli manzara yüreğime dokunur
Biraz hüzün, biraz gâm, gözlerimde sönmüş nûr
Bir duman sarmış beni, esrârı bir muamma
Düşüncesi korkutur, işler durur ruhuma
Ağzımda alevlenen bu ilk ve son sigaram
Haram ey İstanbul'um, bana bu vuslat haram
Gece elveda deyip güneş ufka erince
Gergef gibi işlenir, kalbime ince ince