Gidememenin Anatomisi
Olur mu sana da hiç
Hani bakarsın ya etrafına olana bitene
Ne gerek var ki bunca saçmalığa ya da
Ne işim var ulan benim burda dersin
İster ulanlı olsun ister ulansız
Belki gönül rızasıyla güle oynaya
Belki zoraki
Neden
Nasıl
Hangi sebeple orada olduğunu bile bile
Dersin bunu işte
Çok vardır demişliğim benim
Ah içimi sığdırabilecek bir tanecik valizim olaydı
Dakika durmaz
Çok önce giderdim alıp başımı
Lakin çok zaman geçmiştir giderdim demelerimin üstünden
Ve bir türlü üstesinden gelemediğim
Yapabilsem aslında
Yeni bir çocukçalığa çıkmak gibi hevesim var sana doğru
Oysa kat ettiğim yollar çok virajlı
Çok dolambaçlı geriye doğru
Ve kolay değil yeniden aşmak hepsini
Bilirim senin yol hikayen de böyledir zorlu
Bilirim bilmesine de
Taşımak gerken devasa kambur
Ağda gereken mahcubiyet
Gusülsüz utanç
Tıraş tutmayan eziklik
Güdük suçluluk
Kıdemli yalnızlık
İçinde aksak çocukluk varken
Kolaysa sen git
Buzlu ve buz gibi ortada olan
Sonu şarampole varan rampa aşağı yoldur bu
Yanisi
Neyi üflemek ayrı meziyettir de
Neyi bıraktıysan geride unutamadığın eskilerden
Onu taşımak
Taşıyabilmektir esas iş
İşte sırf bu yüzden
Neyim varsa ecel gibi hep peşimdedir
(Hem eskiden de çok kullanılırdı eskiden kelimesi, lakin gel gör ki; şimdi ki kadar ağır gelmiyordu eskiden, eskiden kelimesi...)
Öte yandan karanlık bu dünya bana çok karanlık
Her şeyi gönülden hisseden körün gördüğü kadar kara
Bilakis kendi karanlığıma bakmaktan kapkara
Kısacası duyusuz duyumsuz duygusuz
Ve uykusuzum nicedir
Ki benim icadımdır uykusuzluk
Hislerim desen
Hep dipçik yemiş karın ağrısı
Hep kağıt sıyrığı
Bacaklarım
Dize kadar teneke kovada betona gömük
Bakma sen bana
Bu ajitasyon dolu abuk subuk laflarıma
Biliyorum
Mutlusun sen ve tek tesellimdir bu şu hayatta
Hatta mutlusun'un mut'unun hücre evisin
Mutlularsa mutlusundur gizliden gizliye yani
Demek isterdim
Hatta yüzüne söylemek istemezdim ama
Hiç boş yere kandırma kendini kimseyi
Dublörüsün aslında sen mutluluğun
Çünkü sen
Yazları sıcak ve kurak
Kışları bol dalgalı içe yağışlı çığ altında coğrafya misali
Dışarıdan mutsal içeriden bariz hüzünselsin
Bense
Dışarıdan bakınca melankolik
İçeriden agresif ve hep kavgalı hayatla
Çokça da efkârlı
Bildiğin düpedüz efkârlı
Efkâr ki dünyanın en dibi en diki
Efkar ki hayatın bana sunduğu
Pranga misali bileklerime dar gelen altın bilezik
Bundan olsa gerek
Geçmişi eşelemem
Gelecekle didişmem
Bu olsa gerek mezhebim meşrebim
Biliyorum
Aşkı beceremediğim gibi
Adam akıllı beceremeyip ölmeyi
Arafın tam orta yerinde dikilir gibi
Gelmeyeceğini bile bile hem de
Durup seni beklemektir cezam
...
yaşlandıkça daha mı ağır gelir " eskiden " demek acabam?!! :)))
Nasıl çıkardın birden öyle Gidememenin Anatomisini. Ne hissettim biliyor musun; Yılmaz Erdoğan (Mükremin) , Bir Demet Tiyatro'da ( bilirsin bilmem) Asuman'a ne güzel çakmıştı lafı;
Asuman: Eee… artık beni sevmiyorsun öyle mi?
Mükremin: Ya seni seviyorum da seni sevmeyi eskisi kadar sevemiyorum. Hani eskiden seni sevmenin birbirimizi sevmenin değişik gevrek bir tadı vardı, seni güldürmenin lezzeti damağıma yerleşir orada mutlu mesut yaşardı. Yani bir şey olduğu vakit ilk bunu koşayım gideyim Asumana gideyim tarzı haberci telaşı olurdu.
Asuman: Şimdi ne oldu peki?
Mükremin: Bilmiyorum Asuman, bilmiyorum. Kalbim bir kuyunun dibindeki bir suyun içinde nefes almaya çalışan bir gariban. Yukarı tırmanmaya çalışıyor ama ne yapsın kuyunun duvarları düz. Kuyunun duvarları ıslak...
Öyle girdi şiir birden hissiyatıma.. Ben dalıp gitmelerin başkenti diyorum bu tarz imgeler ile dolu yazılara, bazen babam koksa da kalemim, yine de ona şiir yazamıyorum, belki bir gün, belki.. belki... Kutlarım dostum, ciddi anlamda seyirci alkışı sana...
Bak anason önermeyeceğim bu sefer, çay ve burçak ile iyi gidecek bu havada...
Merhaba, İnsan kendini nasıl inşaa etmeli ki, tökezlerken bile sarsılmayacağını bilmeli düşüncesini sordurdu şiir bana.
Güzel, keyif aldım okurken...daha ne olsun.
Hatta mutlusun'un mut'unun hücre evisin
Güzel bir serbest şiir okudum Uğur Hocam. O güçlü kalemine nazar değmesin. Sağlıcakla esen kalın.