Göç Mevsimi
bir yerde kalamam iki seneden fazla
inandırıcılığını yitirmeden samimiyetler
elveda demeyi bilmeliyim,
yeni yerler görmeliyim sonra
yedi iklimden dostlar edinmeliyim.
karşıki kaldırımlarda eskimeli ayakkabılarım biraz da
tanımadığım tümseklerde tökezleyebilmeliyim,
belki bir merhaba çıkar uzanan bir elden
daha önce işitilmedik, canlı ve kalışlı olur bu sefer, bilemezsin...
bir yerde kalamam iki seneden fazla
bir sabah serinliğinde yola düşmeliyim,
uyandırmamışken henüz sabah güneşi
yapraklara serili çiğ tanelerini.
dükkanları kapalıyken uzun çarşının,
fırından son kere sıcak bir ekmek koparır yerim.
avlusunda kuşlarını göremeyeceğim eski caminin,
"abi sigaran var mı?" diyen çocuklara harçlık veremeyeceğim,
tek tek bakacağım kapılarına da
kirli sokaklarını ve soba dumanına sarılmış yalnızlığımı hatırlayacağım
ardımda küçülüp giden şehrin...
bir yerde kalamam iki seneden fazla
bu kaçıncı şehir?
kaçıncı vagon?
sırtımda aynı soğuk ter
ve ters giden bir şeylerin dayanılmaz hafifliği...
hiç görülmedik yerlerde tanıdık bir surat buluyorum,
belki sonunda yabancı kalmışlığımı kanıksıyorum;
on senedir bu düzen değişmez sabit,
hiç kimselere ne bir yol ne de bir iz soruyorum
ve bazen değiştim deyip kendimi kandırıyorum.
bir karga rüyasında ne görür geceleri?
sürüden ayrılıp farklı yapabilir mi
herhangi bir şeyi?
ya da büsbütün farklı doğabilir mi
bir sabah
bir karga
güvercin olarak gözlerini açsa?
en çok da bunu merak ediyorum.
bir yerde kalamam iki seneden fazla
diyeli beş sene, on sene, yirmi sene
olsun isterim bir şehre ilk ayak bastığımda
en hafif olduğum andır;
geride kalanlar uzak,
yarınsa bir adım daha yakın.
ıslık tuttururum bazen,
etrafta çok kimse yoksa şarkı da söylerim
özlemlerim aklıma düşer ne ilginçtir ki
tanımadığım duygularadır özlemlerim;
bir evin sıcaklığı ve bir kadının gülüşüne dünyamı verirdim,
iyilik ve güzellik kalıncaya dek
herşeyimi...