Görgü Tanığı / Sen
Bir boşluk...
Düşüyor
Düşüyor
D/üşüyorsun bitmiyor...
Günler
Ki her sabah
Yenilenerek eskiyor
Yaşıyorsun
Yaşamak bitmiyor...
Dünyaya fırlatılmış, Kovulmuş birisin sen...
Öncesi var mıydı bilmiyorsun, sonrasında ne kalır öyleyse?
Takvim ve saat denilen kısır döngüler; iki ucu sonsuz bir grilik.
Görgü tanığısın bu dünyada ve yaşanan, an, kendini durmadan
Kirleten şakacı bir anlam...
Suya dokun istersen, ellerin ıslanacak, yumuşayacak, toprak gibi...
Ama hiçbir su damlası bağışlatmayacak kendine seni.
Çünkü büyüyorsun,
Ve sen, tarihin çılgınlığından artık bir zaman çocuğusun.
Katilsin! Masum bir katil...
Sen, büyüyünce, ölü çocukları seversin.
Bak, suya dokun, işte, ıslanacak tenin, yumuşak dağılacak etin...
Toprak gibi...
Gördün mü; dokundukça suya, balçık oluyor ellerin.
Sen, "çamur gibi eriyiğe" dönüşebilensin...
Oysa ellerin, senin en dokunamayan, yerin.
Dünyanın böyle oluşuna sen sebep değilsin elbette.
Böyle bırakmışlardı avuçlarına; Ölü bir çocuk gibi, hayatı...
Daha, aldığın ilk nefeste...
Bırak, bu gitmeleri, kalmaları...
Bırak zamanın sırtına yüklediği bohça yumağını...
Akıp gitsin parmaklarına dolanarak, hep iki nokta arasına sıkıştırılmış
Biri oldun sen.
Oysa taşabilseydin kendinden, sesin ne çok yaralar açacaktı kendi etinde.
Kekemeydin. Avuç içine sığabilen kalp gibiydi dilin...
İmlası bozulur, tökezlerdi kelimelerin; anlatınca büyüyen çocukların hikâyesini. Oysa sende ki çocuklar, ne çok hikâyesiz gömülmüşlerdi.
Ölünce o güzel çocuklar, ellerine bakarsın sen, kendi ellerine...
Yıkayamazsın, yıkasan da bilirsin... Çıkmayacağını bilirsin.
Derinin altında kaynayan sıvının çatlağını bulmasını istersin.
İki nokta arasını terk et. Terk et boşluğa.
Bırak gitmeleri, kalmaları da; sürçmeden dilin, tökezlemeden kelimelerin,
Kekelemeden konuşmaya başlayınca...
Oysa taşabilseydin kendinden, sesin ne çok yaralar açacaktı kendi etinde. Kekemeydin. Avuç içine sığabilen kalp gibiydi dilin...
söylenecek başka birşey kalmamış şairim tebrikler 👍👍👍