Gözlerim Seninle Yansın Kül Olsun
Şimdi ben uzayda bir noktada....
bir y/emin için soğuk esen y/ele doğru taşlı bir yolun sonunda yürüyorum
önüm de kıyıları bol olan uçan martılar görüyorum
maviliği uzayan denizlere b/akıyorum
sensizliğin gibi uzayan bir sonsuzluk denizinde yaşıyorum
uzak bir diyardan gözümle koşuyorum her an sana yaklaşıyorum
sonra düz bir yoldan ovaya yol alıyorum gönlümce
bazende bir dağın tepesinden sana seslenmek istiyorum
bilmem ki
haykırsam duyarmısın sesimi...
s/anmıyorum
içimdeki haykırışımı duyar mısın
yok sanmıyorum
belki hissedersin
gerçi seven seveni hisseder ve duyarmiş diye öğrendim
acaba sen duyarmısın ela gözlü dilberim
ey yar
sonu belli olmayan sonsuzluk yaşarken yaşamamak
bir nefes kadar sevgiyi avucumda beklerken
sevgiye dair olmayan nedir ki görmesen hissedersi duymazsan duyar gibi olursun
yazılanı hiç anladığın baktığın gibi görürsün
ve anladığın gibi duyarsın görürsun
anladığın gibi okursun gönlüne biçtiğin kadar seversin
cancağızım
susacak bir vaktım yokken susma
tutunacanak dalım yok artık
sevdadan başım ağrırken hasretin gönlümü yaralar
sen üzak bir ülkenin toprağında gezerken
gel gidelim üzak bir ülkenin güzel bir ormanında çadır açalım kendimize
her yer yeşilimsi
heryer güzelliklere açık güzel kokan tüm çiçekleri toplayalım
yollarına yürüdüm hemen şimdi ruhumla direndim
koşuyorum sana bir diyarın gözyaşlarını topladım
hasretine yandığım deli gönül yanma yanarsın
gözlerin aleviyle ısıt öyle git gidebiliyorsan...
ısıt gözlerinin şevkiyle doyur beni dünyada yaşanmayan yaşamlarda
gözlerim seninle yansın kül olsun...
...(ah istanbul ver elini tatlımla t/at alalım / belki dört nala uçarız mevzilin ucuna...)
17*07*13*Karataş