Grinin Tonları
yalnızlık bir tek sana mı yakışır sanıyorsun?
ben başıboş gölgelerden insanlar dokuyorum;
öyle uzatıyorum hem de adım atsam düşeceğim.
güneşe baş kaldırırsam bütün suçlu oymuş gibi;
(karşısında bir nokta bile etmezken üstelik,
bütün o gölgeler içinde bir ben gölgesizken)
bulutlarımla boğarsam,fırtınalarımı salacağım...
ve bir gölge için illa ki bir ruh mu lazım;
inanmak için,
yaşamak için,
ölmek için ve hatta sorgulamak için?
tanrının teyibini susturduğumda gerek kalmayacak;
ben de herkes gibi evrenin gürültüsünde,
kaybolan bir sinyal olacağım...
yankılanacaksam sonsuzluk duvarında uzun uzun;
dudaklarımdan gene aynı kelimeler dökülecek...
beyaza siyah katarsın ya bir parça
ne isten, ne de dumandan kirlenmesin diye;
öyle şeyler yapabilirsin ki ruhunla
ne kadar ışık saçarsan saç, temiz kalamazsın.
grinin tonlarında dolaşmak tehlikelidir çünkü,
sağına ışık vururken sol yanı ölüme bakar;
bir ressam bile temizleyemeyeceği tuvali, yırtıp atar...
başlamadan önce bitirmek istersin bazı şeyleri,
bunu başarabilmek cesaretir hem, aptallıktır çokça;
gölgelere karışıp gitmektir gönülsüz,
hayatı emen karanlığa seyirci kalmaktır.
artık ormanda av yerine avcıyı oynamaktır;
mütemadiyen elini kana bulamaktır defalarca.
tezat mıdır yoksa tezgah mı bilemem;
günah ruhun bedelidir bir şekilde,
savaşmak insanın doğası,
öldürmek de sevişmek kadar mirası
ve uyku en büyük arzusudur;
üstelik şarap kadar haram...