Gül Dikeni
göğsümdeki ceylanın ormanıydı saçların
artık içime her eğildiğimde gördüğüm dipsiz bir uçurum
dudaklarıma akan o şelale başka bir okyanus buldu kendine
ülkem dediğim coğrafyayı hiçbir harita evlat edinmiyor
yağmur duası edecek ne halkı ne tanrısı kalmamış bir kuraklık bu
aklımda
kalbimdeki umudun
umutsuzluğunun ilan edilmiş krallığı var...
biliyorum bir gün dinecek gece, yorulacak kış
hala ayakta durabilecek gücüm olursa şayet
kaldırıp kılıcımı boğazına dayayacağım dünyanın
neden diyeceğim neden?
bütün savaşları, acıları bitirmek üzere, uzanacağım...
sonra yanı başına, hemencecik oraya
karaya vurmuş balinalar gibi bırakacağım kendimi.
ellerindeki parmaklarını gezdir sakallarımda
yollarıma rahmet döşensin, eski çağları getir
semerkant, buhara, biraz tebriz biraz da nişapur
sonra istersen vur sırtımdan içeri
içinde sakladığın ihanet hançerini
çünkü dönmemek üzereydi
benim limanlarımdan kalkan her gemi... ve sen.
sonra
sonra
ve sonra
ben de uzak düştüm kendimden,
gülüne diken olayım derken..