Güneşe Yol Alan Nurdu Aşk
Yosunlu bir deniz suskunluğu belki de hayat,
Çığlık emzirdiğimiz anıların en ücra meridyeni
Oysa rüzgârın kendi tasasıdır duvara çarpmak
Kuytudaki menekşeye ruhunu, ellerini sürmek
Kendi yüreğinin hazin gümbürtüsünü bastırarak
Hissedebilmek şimdi ebedi aşkın titreşimlerini
Yüreğimden alnıma sürgün eden o hoyrat terleri
Avuçlarımla koparıp kurak denizlere fırlatabilirim
Kollarımın boşluğuna sarhoş rüzgârı bastırsam bile
Seninle yaşanası bir ömre kürekler çekebilirim
Denizler kurumadan, gök kubbe ters dönmeden
Ruhunun mevsimlerinde seninle çoğalabilirdim
Sahnede iki gölge, fonda hep aynı müzik çalıyordu
Devrilmiş bir şişenin etrafında aşkla dönüyorduk
Bütün düşünüşlerimiz harcanmış gün seferineydi
Avuçlarını yokladım yüreğimle, vakit hep güzdü
Boş bir duvar olup sendeledim kendi eksenimde
Yorgun bedenimi sevdalı ve çocuk gözleri tuttu
Kaybolmayı ne çok isterdim aşikâre gözlerinde
Zamansız bir yağmur diledim huysuz göklerden
Aynı rüzgârdı belki de coşkusuna sarıldığımız
Susuşlarıyla yorgun yüreğimin kelepçelerini sıktı
Apansız bir yel gibi gelip fakir gönlüme kuruldu
Aşk, göğsümün derininden güneşe yol alan nurdu