Günüyle Adem

Bir âdem, bir madem
Yola koyuldu, fikri sadem

Âdem yeryüzüne düşmüştü
Yalnızlık başına
Tüm olur emeği, eylemiyle
Yaşama, ekmeğine aşına düşmüştü

Bilmeye ve öğrenmeye dek
Yol yok, iz yok
Egosundan gelen
Duygularıyla çelen
Anlam, yönelim, ifadelerden maada

Nebatın, karacanın hızıyla yarışır
O zaman, karnı ile barışır
Güvenliğinden kalmadı mı şüphesi
Beyinsel alıp vermelere karışırdı.

Dış zaten bir etki buyuran
Egoya dek seçimiyle kendisini duyuran

Hiç mavala gerek yok
Eğer konacaksa bir şey; terek çok
Etki uyaran konuları
Oldu egoya dek yontuları
Her düşünme biçimlenmesi
Ego dışı oluşla da hiçimdendi
Mide ve tenine, güvenliğine dek
Olurlarla yorumlandı
Totem, açlık, güvenlik, cinsellik
Bencilliğe hitabıyla için sellikti.

Hiç bir zaman olaylar tekil sürmez
Alışmalarıyla ansımalar
Tüm dış etkimeler kadar kendisinden yansımalar
Bene göre seçilip, ayıklanıp
Mana veremediği yerde sayıklanıp
Harcıyla örülüyor
Alışma ve ansımaları
Tabu ve totem etmenin farkıyla görülüyordu

Tepki ve etki
Âdem'in eline verdi
Davranışından bir yetki
Açlığa tepki duyanda
Meyveyi yönelişle soyanda
Böylesi algılarla
Hem öznel, hem nesnel doyanda

Âdem gün şaşırdı
Âdem gün aşırdı
Her olma ve oluşma
Sınırlı sürekliliği taşırdı

"Daha dün" dedi
"Âdemi verdim
Şimdi alma sırası" diye
Sözünü koydu toprak
Canımdan can kopararak

Gün gelir Adem
Seninle yetik, seninle sonsuz vadem
Toprak zaferini koymuştu
İnsan hem aç, hem doymuştu.

11.10.2012

Âdem: Buradaki Âdem, inançların Âdemi değildir. Aksine inançlara konu olan, bir sembolizmin geri plânı unutularak yaşam içinde, aktüel çevreye göre değişen, dönüşen anlatımların inançlaşması olan Âdem'dir.

Tarihte ilk kez bir araya gelen etnikti sosyal birlikler, ittifakı düzen kurmuşlardı. Etnik yapıları bir araya getiren ittifakı düzen içi, etnik çatışmaların da; huzursuzluklarını aşmak gerekiyordu.

Etnik yapılar, totemi kimlik tanımlığının dışında; insan gibi bir tanımışlık aitti eşmesini ne biliyorlardı; ne de böyle bir tanımlanmanın ihtiyacı içindeydiler.

Ya da her etnik yapı kendisini böylesi bir "kendi içince olur duyguyla öznel düşünmenin merkezine" alıyordular. Diğerlerini bu bağlamda bu değer (insan) duygusunun dışında bırakıyordular. Onları insan saymıyorlardı bile. Her şeyi, kendi aitliği için oluşla, kendi totemlerinden sadır olmakla kendisine doğru gelen meşruiyetlik sayıyordular.

Ne olmuştu da, böyle bir tanımlanmanın gereğini duyuşla bu adımı atmışlardı? Üretim yapmanın temas eden girişmesi ile her biri bir birine göre zıt kutup ve ayrı kültürle, gelenekti tanımlama olan etnik yapılarla ittifaklar yapılmaya başlanmıştı. Bir kan ve doku uyuşmazlığı başlamıştı. Bu paradoks nasıl aşılmalıydı?

Her bir düzenleyen etnik totemi yapıdan [düzenleyen, yöneten (totemciliklerden) tanrılardan] bir parça can, kan; totem görüntüsü (suret) ve totemlere dek düşünceler ilavesi ile insan yaratılmıştı. Ve yine tarih sahnesine "ilk kez insan tanımıyla" insan olma üzerinde eşitleşip, kardeş olunuşun ittifakı edilmişti.

İşte Âdem, insan kardeşliği üzerinden kültür üretmenin sembolik anımsanması olan bir ortak ittifakı kültür olmanın Âdem'idir. Aslında yaratılan insan ve insan kavramıdır. İnsan kavramı burada "totem" bir kavramdır. Tüm etnik yapıların kaynağını aynı insan ata soydan (totemden) gelmenin kutsallığını ifade eden bir tabudur.

Böylece ayrı ayrı totemlerden gelen etnik soy olmanın üstünlük çatışması, insan totemi üzerinden; insan kardeşliği ile aşılıp; "insan soylu oluş eşitleşmesi"; "insan soylu atadan olmanın eşitleşmesi" doğmuştu.

İnsan olarak yaratılan Âdem fikri, sosyal eşitleşmesi ile ittifakın giderek millet devlet ve imparatorlukların etnik yapı huzursuzluğunu giderme gayreti günümüze dek sürdü. Hala da Âdem'den olma kardeşlik anlayışıyla bu çaba sürmektedir.

Değilse Tanrılar kendi suretlerinde (İggi'lerde) her birinden bir parçayla insan kavramı üzerinde eşitleşme yaratırken, etraf; etnik totemi âdemlerle (biyolojik insanlarla) doluydular.

14 Ekim 2012 288 şiiri var.
Yorumlar