Güz Yağmurunun Ardından
Yine kavuşuyor yapraklar kaldırımlara...Yine toplandı toplanacak pamuksu bulutlar...Ve bir ayaz kaplıyor içimi erkenden.Gözlerimdeki karanlık kadar tenhaydı akşamlar eskiden.Kızıl bir güneş doğarken tepenin üstünde bizler koşardık yokuş aşağı , aklımızda uğur böceklerini bulmak vardı güz yağmuru.Oysa ağaçlar bugünlerde çırılçıplak. Göğün o buz mavisinde kuşlar var sürgülü kapılara göç eden.Oysa yapraklar bugünlerde sarımsı oldukları kadar uykusuzlar...
Ve lambalar ateşlerine küskündü
Kopacak gibi duruyorken fırtınalar
Pencereme ritim tutmuş
Vuruyor güz yağmuru
Damlalar...
Damlalar akıyor yanaklarımdan aşağı
Damlalar bir fener...
Bir bakış gibi yarıyor içimdeki sessizliği
Bazen insanlar neden bu kadar değişken diye tutturuyorum.Bazen toprağın altında uyuklayan yılları özlüyor gibiydim.Bazen de bırakıyorum her şeyi akışına belki de bırakıyoruz.Bilemem...İnsan yüreği bu kadar enkazlı olur mu güz yağmuru? Bilemem avuçlarımdaki o boşlukları yaratan çöküntüleri.Ne de olsa ömür var diyorum. Bitecek bir başlangıç bitecek bir ömür var diyorum avuçlarımda.Bakmayın öyle dostlarım. Benim meselem nar ağaçlarına sitem etmek değil ki! Benim meselem akşamları bir çivi gibi gözüme çakan yıllara küsmek de değil!Tüm mesele bir ömür üzerine adımı yazmaktı belki de.Ne bir sarı kadar solgun ne de bir beyaz kadar geçici...
Ve sonra ateşlerdim belki duygularımı
Kalabalıkları aldırmadan
Şarkılar mırıldanırdım , başım önümde
Yorgun düşen biri varsa beni bekleyen
Aldırmaz...
Yürür giderdim kıyısız sınırlarıma doğru
Doğacak çok gün var biliyorum güz yağmuru.Sonra batacak günlerin ardından doğacak yıldızları da biliyorum.Meğerse ben hep portakal kabuğu kokan anılarımı özlemişim.Meğerse kalbimdeki siyah noktada ne çok bozgun ''ben''ler varmış.Yaşamak...Ya da yaşayabilmek...Buhar mı çıkıyor demlikten dostlarım? Yoksa dertli sazın göz yaşları mıdır o tavana yükselen buharlar? Öyle bir sönüyor ki sokak lambaları, korkarım uykuya dalmış asi kaldırımlar.Ne de olsa kursaklarında kalan son çığlıklarını sessiz sedasız bırakıyorlar karanlığa.Ve belki de bir kırlangıç kanadına yazılmıştı ruhumun sıcak kaderi.Belki yanılıyorumdur.Issız bir çöl kadar bilgisizdim. Bilemedim...Bilemeyeceğim...
Yaprakların sarmış olduğu mezardan
Çıkarın çocukluğumu kanatan dikenleri
Ya da boş verin...
Beyaz bir zambak gibi
Hatırlatsın bana mazideki tebessümü
Olur da bir gün düşerse kar taneleri üstünüze
Tane tane toplayın onları dostlarım,
Benden uçup giden anılardır onlar...
Aşk neydi ki güz yağmuru? Yanan bir odunluktaki kızıllık mıydı? Yoksa karanlık gözlerin arkasındaki saklı aydınlıklar mıdır aşk? Ellerimi ısıtırken kömür sobasını üzerinde, aşk nedir diye dalıp giderdim.Oysa basitmiş cevabı.AŞK...Aşk bir yanaktan akan damlaların taşıdığı yıkıntılarmış. Kaçırdığı balonun arkasından bakan çocuktaki umutmuş.Meğerse aşk bir akşamdı erkenden batan.Yıldızlarını almadan, karanlığını üstümüze bırakıp bir gemi gibi arkasında bıraktıklarını aldırmadan erkenden batan bir akşamdı...
Hıçkırık gibi unut her şeyi güz yağmuru?
Güneş bile hoşça kal demeden gidiyorken
Ne beklersin ki sönük lambalardan?
Bırak güz yağmuru...
Bırak kavuşsunlar birbirine sarı yaprakla kara toprak
Unuttuğu bir şarkısı varsa rüzgarın
Bırak fısıldasın soğuk gecelerde
Ne de olsa...
Ne de olsa benle sen varız birbirine yabancı olmayan
Bizde bir çizgi çizeriz karanlığa
Sonra da gideriz kendi yolumuza...
Oysa bir tek sen ıslatırdın yanaklarımı güz yağmuru
Şimdilerde ise gözyaşlarım kapmış sana ait olanı
Belki bir gün kavuşuruz yine
Belki de bir daha asla!
Bilemiyorum güz yağmuru
Bilemedim...Bilemeyeceğim...