Güzgün
bana kâğıttan bir düş bıraktı Eylül
katlayıp cebime soktuğum hapşıran mızıka
çalınan zamanı yerine koymak istedim olmadı
resimleri bir yığın kuş ile teyellemek
acının ziline asmak fesleğen yapraklarını
söylesem ne dersiniz uğultular bahçesi
önünden geçiyor gözlerinizdeki avlunun
kuşları sevdiğimi bilin kuşlar ki ılıman bir öyküdür
ayaklarıyla dokunurlar her şeylerin fotoğrafına
evlerin içindeki birkaç mimozaya
ve evsizliğine soğuyan küçük ellerin
kalabalıklar sadece süstür tekil şehirlere
tozlarıdır sokaklarda zamanın süpürdüğü
ama hayat koskoca bir karnaval
yalnızlık ağız dalaşı iki çocuğun
titreyen bir kar haberi yaşam bültenlerinde
şimdi griden olma ellerim sizin olsun siz beyazsınız
bir apartman boşluğusunuz gözlemlerimde
felaket tellalları geceleri mi çıkar hep
bir depremi en güzel çocuklar mı karşılar
ellerim bir çiçektir aslında bilseniz
nasıl saksısında gıdıklarım annemi
sahi nerede dünden kalan o fotoğraf
babamı sorsanız babam bir civan perçemi
evler yürüdü üstüme gördünüz değil mi
balkonlar pencereler ve düşünceli güz ağaçları
kâbusuma rüzgâr diken bir karartma gecesi
ah kime yansam ayağı topal bir yangın çizilir defterlere
en suskun harf olur çenebaz bir şiirde ??ğ''
ölülerden şehirler inşa edilen mecburi güzergâh
atların fısıldadığı tek b/ölümlük buz kokulu dizi
sözcükler kursağa kurulan yalınayak çadırlardır bazen
bazen en yüksek umutları gösterir iki çocuğun gülüşmesi
zamanın fiziki haritasında büyüyüp küçülür hayat
hayatı en güzel çocuklar karşılar
Mor Taka/ Kış 2012- Sayı 17
Teşekkür ederim Işın hocam. Saygı ve selamlar...
"bana kâğıttan bir düş bıraktı Eylül katlayıp cebime soktuğum hapşıran mızıka..."
Bu kadar bile güne yeterdi👍
Kutlarım şair...