Hatırlat Azize
/
Uykudayız,
uyanışımız ancak ölümdür Azize.
Artık yağmurlar rahmetten yağmıyor.
bulutlar baryum yüklenmiş mıknatıs gibi çekiyor yeri,
Bereketleri boğazına alıyor hortumlar.
depremler oluyor ard arda.
zihinler köle tacirleri tarafından kuşanmış
Kahin’ler zülkarneyn’e doğru gidiyor
Kehanetler güneşe kindar
mai’yi öldüreceklerinden korkuyorum
Azize.
Bakma bana akıldan uzağım
bu aralar,
kimin ölümsüz olduğunu unutuyorum.
ama sen bana hep hatırlat!
Hayy ve Kayyum olanı Azize.
"Dünya" diyorum.
küçük kalıyor, büyük öfkemin yanında.
meyhanelerin sesi camilere girdi de,
Ezan sesi girmedi yüreklere.
ve kellâ!(asla) inanmayanlar
sürüklenerek götürülecek nâr’a.
Ah Azize
gök yere,
yer bize
bizde birbirimize tehdid savuruyoruz...
//
"Oku" Rabbinin adıyla.
Herşey ezanla başladı,
selâ’ya kadar durmayalım Azize.
Arayalım kendimizi,
dört kitapta,
dört mevsimde,
dört yolda...
Bırak yoldan çıkmışlık,
cehalet ve körlük bizim payımıza düşsün.
"onlar devam etsin"
yerin altını sömürüp üstünü öldürmeye.
biz kendimizi bulup çıkaralım,
şu yakılmış ve mutasyona uğramış
insanlık tablosundan.
Gidenlerime ve kaybettiklerime,
Yunus adını verdim Azize.
Ki gidenler gelsin,
kayıplar pişman olsun diye.
Kendimde değilim bu aralar
unutkanım biraz,
ama sen aldırma bana!
hep hatırlat "Gaffur" olanı Azize.
Anlamıyorum Azize.
Çağın İbrahim’leri uykusuz diye mi?
İsmail’ler kurban olmaktan vazgeçip,
cellad olmuşlar.
Kaç tufan,
kaç hüzün,
kaç ölüm,
kaç savaş
kaç helak gerekiyor,
üç talak’la ayrılıp kan’dan,
seni konuşmaya Azize.
Ah Azize!
Buralar hep buz, burda güneş yok.
burda insanı kül eden bir ateş var,
gözyaşı var,
kader ve keder var,
özlem var hasret var...
Burası benim yüreğim Azize
burası herkesin uykuda olduğu bir gecedir,
sadece ben ve rüyalarımın yatamadığı
bir gece..
bulmalıyım kendimi ölümden önce,
Ve Senle çıkmalıyım cumhuriyet’in mahkemelerine Azize...
///
"Dokuz aylık cennettin dar geldiği insanlarız biz" Azize.
Bilirsin,
bu coğrafyada bir çocuk yok ki,
doğduktan sonra hayatını yaşasın.
Kimse benim yaralarıma,
kelime satmasın Azize!
Bir ben bilirim,
neler yaşadığımı...
hâlâ savaşın toz ve dumanından,
görmüş değilim önümü.
ve hâlâ nefes almış değilim,
tayyibe çıkan kinin zülmün’den.
Söylesene!
kimin öfkesi veya sevgisi,
dindirebildi bu yaramızı Azize.
Bağladılar ellerini hayatımızın
sonra yasakladılar gün’(eşi)ü
ve bıraktılar bizi uzun gecelerin karanlığına.
Islak bir göğün merhametsiz’liğiydi,
yerimizi kurutup çatlatan.
Ve başladılar ölüm dansına Azize.
Bir yandan ağzı kanlı kurtlar,
diğer yandan da gökte uçan aç kartal’lar....
Bir dengbej sence ağıt yaktı Azize
Ölene ve öldürene,
demirler sustu ama kanın sustuğunu duymadım.
Ah Azize!
Kardeşlik Kabil’lerin yüreğinde soğuk bir insaf ve kara bir vicdan...
Hatırlat Azize!
Cellada,
zalime,
firavun’a,
nemrud’a,
haccac’a,
beyninde tek olmayı hedefleyen herkese,
Kâhhâr olanı.
Hüseyin Sabruk(H.H)