Hayat
Ağrı dağının eteklerini daha beş yaşında koklamış,
kayalara ilk kez o yaşlarda çarpmıştı kafasını.
Bir dere yatağını hatırlıyordu ağrının hamur kazasında
Kelaynaklar gelirdi; su başlarına, sülün Kuşları...
Uçsuz bucaksız düşler ile hatırlıyordu oraları.
Kaya likenlerinden ellerine kına yakmayı öğrenmişti,
Oralarda öğrenmişti Doğu Beyazıt kapısını, acem halılarını, tandır kokusunu,
tezek yığınlarına yaslanıp hayal kurmasını...
Belki de suya düşkünlüğü o günlere ait duygulara bağımlılıktı,
Suyun yerine daha başka bir şey koyamadı
İleriki yıllarda. Onu tanıyanlardan şu cümleyi çok duydum
?'Kadın yakamozları seviyor, pırıltı düşkünü manyak''
Onlar pırıltıları sevdiğini düşündüler, o ise sevgilerini
Açıkçası deniz mıknatıs olup çekerdi paslanmış yüreğini .
Bir gece Mudanya da denizden gökyüzüne fırlattı kendini
Yıldızlara tutkusu katıldı işin içine,
Gittiği yeri de sevmiş olabilir,
Bazen yıldızlar yaka silkse de,
Israrla takılı yıldızsı bir gece fenerine.
Denizde doğanlar mutlaka denize dönerler diye inanırdı
Sekiz yaşında iken tekrar memlekete dönmüşlerdi,
Döndükleri gün minibüsten indiğinde,
Susamsız simitlerle tanışmış, ardından da
?'hadi yüzersin sen artık''diye, babası denize atmıştı onu.
Farklı hayalleri olan insanların,
Aynı çatı altında birbirleri ile çatışmalarını izlemek
Çocukluk masallarının en tekrarlı seçeneğiydi.
Annesini, babasını bazen
Başka insanlarla evli iken düşlerdi...
Annesine yakıştırdığı
Kesinlikle karşı camide ezan okuyan
Müezzin olurdu, babasına ise
O malum yerdeki kadınlardan en maşalısı...
Kendi zaten istenmemiş bir çocuktu,
Zorla dünyaya geldiğini yinelerdi annesi
Her konuşmada ve kendine hiç benzemediğini...
Önceleri
Çok alınganlık gösterdiği bu tanımlamaları
Yıllar içinde öylesine kanıksadı ki.
Hep o ailenin dışında bir yerden baktı onlara,
Belki daha erken affedebilirdi kendini,
Ama şansı olmadı çalışmaktan
Ve var olduğunu kanıtlamaktan
Hiç vakti olmadı affetmeye,
Atıldığı yerden kendi üzerine düşene kadar...
Ama insan kendini affediyor, herkesi de...
Yaşam buna zorladığı zaman.
Bazen çıkıverir içindeki deniz fenerine.
Azlığı ya da çokluğu önemli değildir ışığın...
Yolcular kendini bir liman şehrinden bir doruk sessizliğine.
Karşılar kendini bazen gürültüyle
Bazen, kendini karşılamak için arar kendini
Dalga geçer bazen, kendiyle.
Hayatın bazen' i hiç biter mi?
Bazen de sıkılıverir oynadığı oyundan; terk eder kendini bile.