Hayata Dair
yorgunduk üstelik kırılmış
dağa taşa insana ve kuşa
uzun yollar bıraktık ardımızda
yorgunduk üstelik sağılmış
buğday sapları gibi
bağda bahçede darmadağın
geçtiğimiz her şehirde
ıslık çalarak köpekleri çağırdık
ateşe işedik sonra
cinleri kovaladık en ücra köşelerde
olmadı çırpı bacaklı iri gözlü
kadınlara çarpıldık
yalnızdık üstelik efkarlı
hazır da değildik aşka başka şeylere
yaşamaya uzun süredir
keyfimiz beyde bile olası değildi hani
çam kokulu dağ başlarında
bir sancak gibi süzülüp durduk
çok düştük çok öldük çok
başka memleketlerin sokaklarında
ezgisiz acılı türküler söyledik
kimse duymadı sesimizi
zindanda askıda elektrikte
herkes herkesin suçunu üstlendi
sarhoştuk üstelik ezberden
aşktan ve şiirden uzaklaşamayacak kadar
dilimize yapışmıştı şırasından ayrılan üzüm
kaynattıkça kaynayan kazan
sanki anason kokulu bir kader
ne yapsak peşimizden ayrılmadı hüzün
koynumuza giren yılan yüzlü keder
sahile vuran bir ceset misali
yüzüne yüzüne vurduk suyun
vaka ki deryada yunusun karnındaydık
karada kuyunun dibinde
bildik aşktır bize kalan tek kelime
Kaptanıydık kendi teknemizin
üstelik yıldızlara aşık mavi sulardan uzak
her hayalin içindeki gerçek her başlangıçtaki sonduk
bir ihtimal aklından geçen çılgın projelerin
içinde oldum olası bunalan bu adamlar için
pasın demire sarıldığı kadar yakın
gözlerinin içine bakıp duruyordu her kadın
ölmek mi bir son mu öyle mi sanıyorsunuz
barakanın kapısında asılı duran
kurutulmuş deniz atının gözleriyle
güneşte kavrulmuş kum tanelerini düşünüyorum
hayatım ömrüne kurban edilmiş
rüzgar gülleridir seyret ve keyfini sür