Hiç De Zamanı Değildi Oysaki Ölümün
Bir eylül düştü şehrimin göbeğine
Taşradan kaçıp gelmiş hazanı kucağında
Sarı, kırmızı, biraz da soluk renkli bakışlı
Sanki ağaç dibinde uykuya dalmış
El dokuması pastel bir halı...
Değişik bir eylül, gözleri ıslak, duruşu donuk
Kendine özgü bir tat, buruk bir acı var damağında
Kapkara bulutlar taşıyor göğünde
Gökkuşağı unutulmuş, şimşek ve yıldırımlar içinde
Ha yağdı, ha yağacak, yağmur mu, dolu mu, kar mı
Henüz karar veremedi asi bulut...
Acı dokuyan, elleri gözyaşı toplayan bir eylül
Rampa çıkışı bir babanın yüreğinden
Sevincini, umudunu ve hayatını çalıyor
Dağ-bayır, taş-toprak demeden
Gülüşlerini karanlık bir geceye gömüyor...
Bir kıyamet mi koparacak
Yoksa, bir veda yolculuğu mu başlatacak bilinmez
Ama her haliyle rahatsız ediyor...
Bir yağmur, bir dolu, bir kar, ne anlama geliyor
Bu toprak neden bu kadar acı kokuyor
Bir heyelan, bir çığ mı var
Ya da bir çınar mı devrilecek bu sonbaharda?..
Gözyaşını korkutan ne, niçin titreyerek akıyor hüzün?
Hain bir eylül mü geliyor can alacak
Nasıl bir başkalaşım içinde bu sonbahar anlamıyorum ki
Henüz göçmen kuşları bile terk etmemişken şehri
Bu sarı hüzün, bu kara kartal, bu kara karga
Neden duldamızda dönüp dönüp duruyor
Ve sessizce evimize giriyor, canımızı sıkıyor
Hayat öykümüzün en güzel yerinde son cümleyi o kuruyor?
Her sonbahar, ki ne çok severdim yaprağının hışırtısını, hüznünü
Ki ne çok severdim gözümün içine bakan renklerinin tonunu
Henüz zamanı değil ki; bu ne rüzgar, bu ne fırtına şimdi Allah'ım!
Bu nasıl bir yıl? Böyle mi olmalıydı 2006'nın 12 Eylül'ü
Ne yapmak istiyor, aklını mı kaçırdı bu deli ay?
Sanki bir helalleşme, bir vedayla yıkıma hazırlanıyor!
Git eylül, git işine, dolaşıp durma kara karga gibi yuvamızda
Sana verilecek bir can yok evimizde...
Sen ne arsız bir eylülsün ki, hala duruyorsun yanımızda
Git yakma bizi, keder taşıyacak güç kalmadı yüreğimizde...
Yapma baba, dinleme sen o soluk yüzlü sonbaharı
Teslim olma onun dikenli ellerine, acımı büyütme
Duldasız koyma beni bu eylülün ortasında
Emanet bırakma bu kötü yürekli aya
Kuru bir ağacın gölgesinde yaşayamam sensiz...
Ne babam anladı acımı, ne eylül dinledi feryadımı
Böylece hayat hikayemiz en güzel yerinde
Kederli bir sonbaharla noktalandı
Hiç de zamanı değildi oysaki ölümün...
Hadi git, görünme gözümüze can alan ay, eylül...
Bu şehrin yolları sana kapalı, sonbaharına küskün bu ev
Varlığın bana haram, kendi adını koydun hüznüme
Git...
12 Eylül 2017/ANKARA
Bana sorsalardı, haklıydım o tartışmada.. ve o haklılıkla üstüne üstüne gidiyordum şimdi yad-ı cemil zamanların en muazzez tülü diye andığım kişinin.
Çok sıkışmıştı belli ki, restime nasıl bir hamle yapacağını merakla beklerken "bu dünya da babamı kaybettim ben, ondan daha büyük hangi acı olabilir ki" minvalinde bir tepkisi olmuştu.
Bir kız evladı için babanın ne demek olduğunu o zaman anladım. Hayata bağlanan kılcal damarlarından kaç bininin kesildiğini ve sulak topraklarının nasıl çorak kaldığını kız çocuğu için hatta...
Ama bir de baba açısından kız evladının tanımı vardır. ihtimal çoğu babalar kızlarını yüreklerinden kopan bir parça gibi görürler. İmkan olsa o yarım parçayı hiç yara bereye maruz bırakmadan yüreklerine ekleyerek rahat edeceklerini düşünürler.
Bu şiirin başından sonuna bu duygularımı tahkim edildi.
Sadece şu kadarını söylemek isterim. Babanız ardında dirayetli ve metin ve bir o kadarda mütevekkil bir evladı bıraktığını görüyor olmakla bahtiyar olurdu muhtemelen.
gitsin lakin aldıklarını geri vererek!🙂🙂🙂
İyi bir işleyiş
İyi şiir
Kutlarım
👍
Baba ve ölüm...en acıyan yerim...dokundu yarama.
Sevgimle