Hulâsa
ahde vefasız bir hulâsadır hayat dediğin
bir an
bir anı
bir nefes sadece
sana vaad ettikleri
ehil bir hançer gibi
önünde ifşada
doğumun muştudur
yaşantın kör bir sabır kuyusu
bir yanında herkes gibi olağan düşler
ekmek gibi su gibi kucak gibi yuva gibi
bir yanında dikenli patika
samimiyetti şefkatti hayaldi ihanetti
beklersin ki başkasının bahçesinde açan çiçek
senin de avuçlarında yeşersin
beklersin ki başkalarının yüzünde konan gülücükler
senin de bağrını ısıtsın
uzansan da reva görülmemiş ise sana
tutamaz
tutunamazsın
tekerrürü olağan dışı
denk gelinip gerçekleştikçe
durmadan çoğalan hevesler yani
...
ağlaya zırlaya yol alırsın
burnunun ucunda bekleyen finale
hem de bungun bir halde ve balçık içinde
ölümün mazbut olsun istersin ama
muhtemel yazgısı silik soluk yazılan çoğu gibi
süklüm püklüm gelirsin o güne
bir aşüfte gibi cüretkarca sergiler kudretini ölüm
sırnaşık bir muktedir gibi nefesi ensemizde
...
ve ben
karamsar şiirlerin başrol oyuncusu
hayallerdeki o gökkuşağını kesmekle meşhur kişi
bağrındaki kuşları yitirmiş
şah damarı kesik bir orman misali
dıştan bakınca kalabalık
içinde
içten içe kurumuş ağaç misali
ebediyete kadar çelimsiz
ebediyete kadar yalnız
kendi sonunu hazırlayan meçhul kişi
yürüyoruz ölümle el ele şimdi
neslini kaybetmiş bir yabani gibi