Huyuna Yandıklarım Küfre Zorluyor Beni
eskidendi kargalar yoktu etrafımızda
güç bizi kucaklar kaldırırdı tembelliğin gölgesinden
kesekli ve engebeli tarlalarda
sabanın çelik kulağı dalınca toprağın derinliklerine
üstümüzde yağmur, ayaklarımızda çamur
çiftçisi, işçisi, amelesi, çobanı insandı insan
marifet buydu
tek yumrukta ezilirken kuru soğan
ne bir kavga, ne de kara bir utanç
bir bardak çay ve sıcacık dost sesleriydi
gözlerimizin şen aydınlığını çoğaltan
yürek nasıl büyükse öyle mutlu
günboyu hiç bitmeyen bir koşuydu
boğuşur dururduk orakla, yabayla, çapayla
bir sigara içimi dinlenmelerimiz, verdiğimiz mola
yaban ağaçlarının altında çıplak ayakla
çekerdik ciğerlerimize memleket havasını
belleğimizin derinliklerinde yatan kutsallıklar
güzelliğimiz gibi göçüp gitti
bir sıcak sohbetten, bir bardak çaydan habersiz
ömür sarnıcında maddenin
damarlar kaynamış, çamurlar yol almış
sızmış menfaatin sarkacından kin ve öfke
dağılmış evrene, dal veriyor kirli paslı düşünce
köy patikalarında, şehir asfaltlarında yolu şaşıran cinler
hırslarını mazlumda dindiren hin oğlu hinler
mafyada, kahyada, kasatura - kan
cinayetler - ihanetler
karınlarında suç kaynayan köstebekler
kümeste yumurtasını yumurtlamış bir tavuğun bağırtısı
eğitilmiş köpekler
toprağına ulusuna, dostuna yabancılaşanlar
insanlığa dertten öte bir katkıda bulunmayanlar
göğse kadar kan içip, ölüm kusan porsuklar
soyguncular ? vurguncular
ip üstünde numaracılar kandırıyorlar safları
ekmek ve biçmek
bulmak ve almak arasındaki çelişkide
susturdular mantığın serzenişlerini
yıkılır mi bu mezbelelik
lekeli eller türedi, hırslı duruşuyla gövdeleri
her gün yeni çıkarlar eklediler çıkarlarına
ruhları sevgisiz, soğuk yüzleri
dokunsan teline hırçın bir kedidir dişleri parlar
zehir zıkkım bulasıcalar
huyuna yandıklarım küfre zorluyor beni
Haksızlık insafsızlık karşısında küfretmeyen dilsiz şeytandır...
Ellerine yüreğine sağlık ablacım...