Hüznü Ay
Gördüm:
Koynunda üç taze bahar
Yed-i karanfil
Siması dünya;peşisıra
Koskoca fezâ.
Bir adım
Tek heyecan
İlk vuruluş
Suçüstü yani...
Hacerleyin kavruk
Nâr ı Me'vâ arası
İsmaili çığlıklar doyuran.
Teşbih-i Meryem
Sancısında sabrın
Kutsal nazarlar doğuran.
Fatihiyle Hayber kapısından
Bir ömür şecaate hemzebân...
Mor salkım buklesi
Yaka omuz parçası
Gümrah ırmaklar boyu
Coşkun ve devirgen.
Hüzne kâmil goncası
Bê kes
Bê heves...
Gönle nâmeler taşır gözler durmadan
Yangınlar yağar o Eylül akşamı hesapsız
Ağlar
Bağlar için için.
Bütün yollar Züleyha sarayı
Nice kuyular engininde.
Gözbebeklerinde dolanan ay...
Batmadan nefesler
Kan ter içinde bir bir doğarken
Yer/yüzsüz kalır
Can çalan
İşvebaz tebessümü d/inlemekten...
Bir bûse
Ve yakarış,içli
Az daha
Bir az daha
Daha daha
Ve sonsuz defa...!
Duydum:
Sular eriten yağmur cıvıltısı
Nâz u nâz
Nakş-ı gevher
Yangın taşıran alev
Hâr u nâr tadında
Bir şerbet-i Kevser.
Sûr boğan nefes
Kızılca kıyamet
Ötesi makyajsız ölüm
Sonrası;
Peş peşe dehşetengiz diriliş...
Bildim:
Ta on sekiz bin Alem öteden
Yani bezm-i elest sakinlerinden
Konar-göçmez hani.
Dar imiş sineye cihân
Terennümü öyleydi ruhun,ezbersiz
Bir kan kesmeli uğruna
Basılan her adım toprağa fedâ.
Gökler delmeli kendi içinden
Tepeden kök kurutan tırnağa...
Ufukta üç nokta
Masmavi onunla...
Evveli "Belâ!"
İlikleyen elâ
Ve nihai
Kaçınılmaz o sonsuz bê "Lâ"...