Hüzün Çöllerinden
Yalın ayak, baş kabak, hüzün dolu çöllerden,
Gidiyorum meçhule, Bağdat değil, Şam değil.
Serap görmem mazurdur, uzaktayım göllerden,
Bu Leyla, Mecnun gibi, bir efsane nam değil.
Bata çıka yürürüm, dertlerim kalkar şaha,
Dermanım tükeniyor, gayret gerekir daha,
Kum yığını tepeler, çok zor bulduğum vaha,
Üç beş yaprak palmiye, çınar değil, çam değil.
Dişlerimle kopartıp, kendi etimi yerken,
Artık ölmek istedim, kısa zamandan çok erken,
Umutlarım kalmadı, çarem tükendi derken,
Bir gönül-e sığındım, duvar değil, dam değil.
Merhamet yüz gösterdi, benim gibi cahile,
Şükür arayı açtık, eyvah ile ah ile
İşsiz güçsüz avare, ulaştım bir sahile,
Birçok insanlar gördüm, benim gibi ham değil.
Biri birinden farklı, guruplara rastladım,
İdrakim başa geldi, fikirlere yasladım,
Onlar ile kendimin farkını kıyasladım,
Baştan ayağa kadar, hiçbir şeyim tam değil.
Her kim varsa çevremde, hepsi kemale ermiş,
Türlü çiçekler açmış, çeşitli meyve vermiş,
Bize ne bundan dedim, kim ne dermişse dermiş,
Aşka düşeli gönül, hiç kimseye ram değil.
El çekeli saltanat, bizden gideli varlık,
Genişledi kâinat, bolluk getirdi darlık,
Kızgın çöller yeşerdi, gülistan oldu harlık,
Yaralıysam ezelden, keder değil gam değil.
21.01.2013