İki Ara Bir Dere
Yaşam;
Tanrı'nın, üzerimize attığı kötü bir iftira sanki,
Bugünlerde. .
Hesabını, yine kendisinin soracağı bir mahkeme,
Nefesimizin volta attığı bu gariban yerde,
Suâlsiz çırpınışlarımız. .
Oysa azıcık geciksek ya,
Süreya'nın saatini hiç kaçırmadığı,
5:45 vapuruna!
Yahut, balığın oltaya vurduğunu anlayan,
Galata semalarındaki, kömür saçlı bir balıkçının,
Hızla çektiği cılız istavritinin,
Denizinde, son soluk alışı misâline,
Gecikmesek ya. .
Kurtarsak çapamızı da,
Korsan balıkçıların aç gözlü ağlarından. .
Yani hüzünlenmesek buracıkta!
Ya da, günlerden Salı doğuversek,
N'olur ki?
Bir çırpıda hemde!
Hızla kaçıversek!
Bir maden göçüğünden, tüm arkadaşlarınla beraber,
Sağ kurtulmuşçasına, sevinçle!
Mutluluktan, gözlerinden işercesine!
Çarşambayı da, sel değil de,
Seher yeline savuruversek ne var. .
Fânîliğin, bir hakkı olmalı!
Seçmece karpuz diye bahsettirmemeli zihnimiz,
Kendimizden. .
Kimse almasa,
Biz istemeden vermesek. .
Almasa hani izinsiz,
Verdiği, emanette olsa!
Hiç bir şeyi bizden. .
Ne elimizden, ne yüreğimizi bizden!
Bari işte tamda burda kullansak hakkımızı,
Yapacaklarımız henüz, bitmemişken. .
Lâkin bilir, biz boyun eğmişiz zaten,
Evvelden!
Hasretini içimizde saklamışız senin
Kimsenin, en göremezinden!
Orta yerde anmamışız adını,
Göstermelik söylememişiz tek kelâm !
Aşkına olan, samimi hürmetimizden. .
Sonra bize,
Mevlâya sitem ettirmişlerse de,
Merhametsiz kullar yüzünden. .
Ölüm;
Ne taraftan gelirse gelsin başımıza,
Sadece biliriz ki emir senden Tanrım
Vesile etmişsen buna eğer bir zalimi
Ki alsın diye bu verdiğin can-ı şerbetini,
Akıtsın!
Süngümüzü atar,
Gözümüz kapalı huzuruna geliriz. .
Burası zâti çok yalan, burası çok kimsesiz
Burası sensiz!
Sana ne isimle seslendiğimizi umursayanları bile,
Bilmezmisin ki, biz ne büyük sevdik. .
Varsın senden gelen, semâh döndürsün bizi!
Senden geleni sevmemek asıl ayıp!
El-etek öpmedik ya!
Yürek kan revan olsa ki ne?
Biz alışmışız bir kere. .
Nasıl demişti O Adam,
Hani kendi bulamayıpta,
Şiirlerine 'gömlek' giydiren Adam:
''Türkü söylemek, küfretmek
Çukurova yiğidine mahsustur. .''
Acıyı böyle bal eğleyip çekmişiz sineye.
Kimseyi kırmadan, üzmeden, belli etmeden.
Şarkılar söyleyip,
Küfürü şöyle ağız dolusu savurarak!
Geçiştirmişiz her türlüsünü,
Hâşâ, sana tek laf etmeden.
''Sonrası iyilik güzellik. .'' işte. .
Gülmeye hacet arar olmuşuz,
Dağıtmışız sevdiklerimize,
Cebimize giren altınları:
''Tut gözyaşlarını asker karısı!
Gösterme düşmana. .''
Böyle geçiyor, geçecekte elbet ömür,
Sazlarla, sözlerle. .
Ardına 'Saza niye gelmedin. .' diye sorar olmuşuz
Duyduğumuz bir tınıya eşlik edip,
Güzel soframızda görmeyipte
Özlediğimiz dostlara, yoldaşlara. .
Çok olur böyle, vakti zamanlar bizde!
Gülümseyişimizin, sûni teneffüsü bu rakı. .
Harâmı da, şeriât dilinden duymak,
İyice kışkırtıyor insanı!
Biz sana hesap vereceğimiz günü bekleyip,
Sabrederken,
Susmalı!
Bu et-kemik yığınları. .
Kalım;
Burası tutunulacak dal,
Burası yukarının aşağıya yansıyan gölgesi.
Burada da tadılmalı yasak elmalar,
Burada pişmeli insanoğlu.
Daha güzellerine kavuşmak ümidi ile,
Başını hiç yere eğmemeli. .
Yanlış yapmalı arada
ve anlamalı bilmeli! Her şeyi. .
Sonra;
Hak etmeli yukarıda,
Yarım kalmış bir sevdaya
Göz kırpmayı. . .