İncecikten Dökülür Yapraklar
İncecikten dökülür yapraklar
Yelkovan ve akrebin etrafına
Hafiften bir bulut...
Bir damla...
Islanıyor kirpiklerim
Yutkunuyorum...
Elimde olmadan
Farkına varmadan
Islanıyor yanaklarımın en kuru sokakları
Oysa zaman celladı yokken
Bir kardelen tomurcuğuna saklardım her şeyi
Oysa...
Oysa demekle yetinemiyorum işte...
Silemiyorum kursağımdaki cümleleri
Bazen boş veresim geliyor
Bazense katlanıyorum her şeye
İncecikten dökülür yapraklar
Yelkovan ve akrebin etrafına
Eylülümsü kokuyor saçlarım
Avuçlarımda bir devr-i yangın sönmek de
Duvarlar...
Duvarlar ki bir o kadar kasvetli...
Duvarlar ki bir o kadar mahremli...
Günlerden ne bilmiyorum
Yaşamayı unutmuşum gibi
Ne zaman ağlamak istesem
Yüreğim el vermiyor...
Ne zaman vazgeçmek istesem
Duygularım el vermiyor...
Bırakıyorum...
Yorulduğumu kimseye belli etmeden
Akıllarda kim olarak kalacağımı merak etmeden
Bırakıyorum her şeyi...
Ve izliyorum sonbahar akşamlarını
Geceyi uyandırmadan...
İncecikten dökülür yapraklar
Yelkovan ve akrebin etrafına
Ağırdan bir rüzgar...
Asi bir ateş...
Kızarıyor yanaklarım...
Sebebini bilmeden
Hazzını hissetmeden
Gidiyor ellerim saçlarımın arasına...
Ve bozuyor sessizliğini özgürlüğüm
Bir buz beyazını andırırcasına
Kaplıyor içimi derinlere kadar...
Sonra...
Sonra uçuyor gibi hissediyorum
Boşluk...
Huzur...
Sessizlik ve tebessüm...
Bu sefer yutkunmadan
Ağlamadan...
Açıyorum gözlerimi yeni bir güne