İnsan Dediğin
sanırım gümüş saçlarımı şiire bulamadan önceydi
bulduklarımızı getiriyorduk şehrin tanrısına
kendi yarattığı abaküsün baş kabusana seslendi
yaslanarak ağladı kalbimin dokusuna
dinimin inine siner gibi
yok oluşun dinmeyen perdesine
kuşları salıverdi
evrenin en uzağından akla sokulan sihir
ölümü tutana kadar
saklanıp durdu insan dediğin
sonra nisan sonrası
sonra
ip atlayan neşenin eteklerinde aşkı yakan da sendin
bulup kaybettiren ana
kavuşturan da sendin
okyanuslarda bekleyen şeytana
kalbimi ayrılıklara vurdum hiç yorulmadan
bir sesi bile çiselese duyacak toprak
ışıl ışıl gözlerimi ver bana
dünya döndükçe inanırım
şakaların en şakasıyla
bizi sınama tanrım.