İntihar
Taburem dar ,intihar akşamına
Postallarım da oldukça kara
O kadar boşunamı basmışım haziran güneşine
Kafamda kelime yağmuru
Islak bir ekmek gibi yemekteyim beynimi
Kemiriyorum iştahla umudumu
Bu ıssız toprağımda açan son güldür umudum
Alışkındır karanlıkta boy atmaya
Yolculuk ücreti verdigim bu dünyanın
Para üstünü beklemeye niyetim yok
Hesaplaşalım kısadan
Al umudumu
Ver kefenimi..
İki yurdum var benim: şiir ve gece
İkisi de bir sayılır aslında
Yiterken Güneşin görkemi
Üzgün bir dul gibidirler
Uzun örtüleri içinde
suskun,
elllerinde karanfiller
Beklerler; ölmeden önce gözyaşlarımı
Köle ve efendi aynı korkuyla kucaklaşıyor
Herkes aynı duayı yakarıyor
Adalet kambur bir şiir gibi uzanıyor ölümüme
Bir pazar çadırında doğdum ben
Bilirim yanlış tartılan kokuyu
Her akşam üzeri ölürüm
her akşam üzeri istasyon radyosunda
Yosundan kanatları var ölülerimin
Bulutlu yel ve duru yel yan yana süzülen iki sülündür kuleler üstünde
gündüzse yaralı bir geyiğim
Bende Sadece izi var kendimin
Uzaktan bakıyorum kendime
Üşümüşüm,
Örtmemişler üstümü
Değmemişim buna
Toprak altındayım ömrümce
Söküyorum kokuşluğumun artıklarını,
Nice değerli istekler önemsiz oluyor hemen
Fani yaşamımın bir anında ve de aniden
Zamanın uzun tünelinde nesin ki sen, geçmişin yankısı, geleceğin sedasından gayrı?