İnziva
örse de talihimizi tarihimiz
örse yatırıp kızgın ateşte dağlasalar da alnımızın terini
cem-i cümlemizin cümlelerine çekilse de zincir
kütükteki mürekkebi soldukça adımızın
soyacağımız yokken
soyulsa da kabukları soyağacımızın
körkütük kesilse de
buğulu gözlerimizde neslimiz
kor közde haddelenmiş kör bıçakla
lime lime etseler de etimizi
sararmış dişlerimizi köreltse de tütün
ölümlere buz kesilse de ciğerlerimiz
solmuş düşlerimizi paramparça doğrasa da
her yeni doğan güneş
bezenerek kanlı beze sarsalar da ruhumuzu
defne ağacının dibine defnedip bahtımızı
yine ve inadına
gıcır gıcır hayal sürerken ekmeğimize
gıcırdayan bir yolculukmuş meğer
bize bahşedilen günler
hevesle çıkılan bu yolda yığılıp kalmak
tükenip toza bulanmak
göz göze değmeden
karşılıklı demli bir çay içilmeden
şu mahşeri kalabalığa karışıp
bir başına yalnız kalmakmış inziva