İstanbul
İçinde siyah çakıl taşları olan,
Berrak ama akıntılı bir su misali,
Sessiz yığınlar içinde,
Saklı kalmış bir dünyanın hayalisin.
Tanımadan bildiğim,görünce sevdiğimsin.
Yanımda yokken sen ben de varsın.
Ayasofya'dan bir tarihin derinlikle,
Tüm heybetinle selama durarsın.
Ne garip bir kelimedir ayrılık,
İstanbul,senden ayrı kalmak zulümdür.
Bulunmaz bu derdin ilacı,
Ayrılık ,hisar burçlarından haykıran ölümdür.
Asırlık çınarlar karşılar seni,
Yanyana kardeşçesine Topkapı Sarayı'nda,
Kılıcını kuşanmış akıncıyı görürsün,
Kah surlarda kah ukbada...
Boğazda seyre dalarsın,
Ummanın yürekler aktığı yer sensin.
En derin hisleri örten,mercanlara perde,
Bir tarihe kefensin...
Ne güzel bir kelimedir kavuşmak,
Hele ki vatanına,İstanbul'una,
İçerken demli çayını Çamlıca'da,
Bırakırsın kendini sonsuzluğun huzuruna.
Minarelerle donatılmış burçların,
Her köşende hamiyyet,
Ve sensin İstanbul,
Çocukluğumdan saklı kalan tek masumiyet.
Aydınlığında hayat bulan Beyoğlu'nu,
Karanlığında setret.
Tarihin en derinliklerine terk edilmiş,
Topkapı'daki o mahzun çeşme:
Asırlık musluklarından vefa damlar,
Mazinin eskimeyen tarihine.
Nalan bir bestesin,her notanda tarih var.
Izdırapsın sinemde İstanbul;
Hem de bir dünya kadar.
Müptelamın gül çehrene,acziyet içinde tiryakinim,
İstanbul,İstanbul...