İstanbul'da Bul
Avlusuna girdim demin, yedi tepeli şehrin
Hayalini süsler torunum; hayalleriydi dedemin
Şimdi kollarında iki kıta, Asya'yla Avrupa
Omuzlarda baş olmuş; başlığıyla bir dünya
Yer kubbeye asılmış kandil; kandili ülkemin
Toprağıyla yer oldum, göklerine zemin
Sevda bu olsa gerek, ne kadar aşığın var
Kapına kilit vursam, etrafına duvar
Üstüne çeksem, çelik zırhı kubbe diye
Eritir; aşkın oduyla yanan binlerce methiye
Yine de kurtaramam, âşıklarından seni
Âşıklar şöyle dursun, maşuklar bile sana deli
?Modaya uymuş durur, telli duvaklı gelin
Endamın başka vurur, başka vurur gözlerin
Boğaz'da balık, Beyoğlu'nda sefa
Araba, kat, yat, bin bir hurili şehir
Kolların zevk-i âlem, için bir rüya
Altından lâleler, lâleli devir
Bebek'te solo, Taksim'de şenlik
Tavernada şantöz şarkılar söyler
Lâleler kırmızı, lâleler sarı
Boynuna takılmış altın kolyeler
Doludizgin, zenginsin /zengin/
Bir oturuşta cümbüşe değer biçilmez
Oluk olsun paralar, aksın yollara
Su içilir, mey içilir, zaman seçilmez
Daha ne gam, daha ne efkâr,
Dünyanın saltanatı kurulmuş sende
Başında günlük güneş, ayağında sular
Gözlerin, matmazellerle seyr-ü seferde
Unkapı besteler efsane şarkını
Karaköy'de bir telaş koşturur durur
Ortaköy dağıtır dumanlı başını
Yorgun ruhlar Eyüp'te huzuru bulur
Ellerini açmış göğe binlerce minare
Ebedi varlığına bin dua okur
Ezanları dinmeyen efsunlu kubbe
Her sabah göğsünde bir bayram olur
?Haydi, ressam şöyle güzel bir resim yap
İstanbul hatırası olsun
İçinde yaşamadık ama elimizde bulunsun
?Fırçanı çok iyi kullan, bu şehir, şehr-i sultan
Eyvah! her taraf tufan duman!
?En acıklı hatıralar bende sanırdım! ...
Bir gökyüzü mavi, gerisi hep gri
Tabloda bir yanlışlık mı var ressam,
İstanbul bu! ... böyle kasvetli mi?
?dur! dinle bak
?İçinde bir semazen karanlıkları yırtarak
Tıktık tıklayarak, tıktık tıklayarak
Dönen bir peri, yağız yalnız bir veli
Yıldıza, aya inat yakamoz saçar etekleri
Kendince vakur, kendinden emin
Döner dururdu fenerim
?Ne yaptın ressam? fener karanlık! ...
Fenere göz! Gözlere yaş konur mu?
Gökte ay, denizde su
Suda yakamoz unutulur mu?
?Ama: gecekondu oldu, varoşların devi
Yoksa yatak olur şoseler
Lâleler soğuk, lâleler gri
Kurşundan, demirden ağır laleler
Bir yoksulluk üstlenmiş cılız dizleri
Beşikte çocuk, sokakta insan aç gezer
Bir çukurluk çökmüş, kurumuş gözleri
Kemikleri fırlamış, iskelete benzer
?Bin kahır yüklenmiş yoksul evleri
Görüp de gözlerin bağlamaz mı fener
Pislikte boğulurken kız körpeleri
Görüp de gözleri, ağlamaz mı fener
?Amenna ama bu şehir
?evet öyledir
?Neden kan fışkırıyor sulardan
?akkuşlar, alıcı kuşlardan
Bulutlardan, tepelerden eğilmiş
Yalılarda beyler, kulelerde vakar
Evinden ekmeğinden edilmiş
Bir yermeyle varoşlara bakar
Ne insaf, ne merhamet, hepsi el'miş
.../Ateş bu, düştüğü yeri yakar/
Bir /rahmet/ yağar ezilmiş topraklara
Kimine kan olur, kimine mezar
Biraz daha eğilin, şimdi yoklara
İnsan bu /toprak/, toprak kokar
Çocuk alkol olmuş, çocuk dilenci
Çocuk fuhuş, çocuk intihar
Çocuklar kayıp, çocuk tinerci
Çocuğunu yitirmiş analar ağlar
?Ağlar da, kanlı gözyaşı dökülmez mi?
?Bu kadar ağıta, sularda kan görülmez mi?
*
Biliyorum yıllardır âşıksın sükûnete,
Ütopya mı? Peşinde koştuğumuz sevgili
Ben tutkun, sen vurgunsun hayaline
Umduğumuz, sadece resimlerinde mi?
Cebinde bereket taşıyan şehir
Şu mahcup yüzlere bir gül
Özlemekteyiz hala doğacak fecir
Ne zaman doğrulacak asılmış yüzler
/Bencil, sadist ve kibir/cin, şişede midir?
Kapısında duruyorsun karanlıkların
Mutluluk Kaf Dağı'nın arkasında değil
Biraz kıyılara çık efkârın dağılsın
Değil para, karunların değil
Ne gelecek tarotlarda, ne aşk Eros'ta saklı
Lâleler bağlara, boynumuza değil
İçinde kaybolan insanları bul
Pusulan yitik, yönlerin değil
Dört yönün ortasındasın İstanbul
Çığlık masum, sağır seslere eğil
El ermiş, gül dermiş, yeşermişsin
İnsan gibi insana aşermişsin
Lâleli, zalim devri, kapat artık
Devri-i lâlenin resmini yap artık
*
?Anladım, ama sen yine
Güneşi biraz daha koy resmine
Böyle değil; bil ki bu şehir
Sarılmış, Süreyya'nın yedi rengine
Sönmüş devran, yeni bir devir
Zamanları katmış güzelliğine
Boğaz'ında inci kolye, açılmış gerdanıyla
Yaşayan bir efsane, Altınboynuz'uyla
Nice gelinler gelmişken o/nurlu/ ceddimize
O'ndan başkası yar olmazdı fethimize
Sur sığınak, köprü altı barınak, üstü Samanyolu
Barınaklar ötesi, inadına, köyleri konakla dolu
Doludur, onun gönlü geniş, kucağında yetimler
Ne berduş der ne derviş, efendiyle dolu semtler
Damlar; dağlara, taraçalara, sırtlara, bağlara, sular
O bir devdir; gözleri bulut, yağmurdan elleri var
Dikili dallarda meyve, ekili tarlada tane ve ambar
Yüreği sevgili yar, kolları yemişle dolu bahar
Yalılar evler, kuleler devler, kollar; okulları surlar,
Sürekli can taşır, sonu hep İstanbul'a çıkan yollar
İlimde akademi, iklimde leb-i derya, turizmde harika
Bir siluet kayar gözlerin önünden, kayar... Mehlika
Yetişir hoyrat davranmayın, o bir asilzadedir
Sırları delmiş, asırları çiğnemiş, şehr-i efsanedir
Kuleler zırhı, kubbeler miğfer, minareleri tuğu
Dünyaya yedi tepeden bakan şehr-i İstanbul'u
Böyle yap ressam, yapacaksan resmini
Yükleme şehre, yükleme! İnsanların sıkletini,
Ey doğum, ey batım, ey övülen bahtım
Ey o/nurlu/ mirasına sahip çıkamadığım
Sakın ha, bünyene üşüşen mikroplara yenilme
Dimdik ayakta dur, vecdinle; eğilme
Ne uyduruk yapılar ne naralar almasın seni
Bozmasın o asil yapını, sanatçı felsefeni
Kirletmesin kirli sözler, kubbendeki hoş sedayı
Ne yıkılsın tarih, ne tarih; yıksın bu manayı
Ne sarhoşlar kussun, kutsal toprağına
Ne berduşlar dokunsun, telli duvağına
Ve bil ki, kim! bu azametli şehri, sahipsiz sanır
O zaman, kızıl topraklarında binlerce ordu uyanır
Ne zaman yabancı bir gölge semalarına dokunur
İşte o zaman analar binlerce Fatih doğurur
?Ve Afakını Ceberut düşünceler sarsa da bil
İndirir: mabedinde getirilen binlerce tekbir
Kim demiş ayrı gayrıdır, farklıdır insanların
Tabiatıyla insan dolu, değil midir sokakların
Tenin renk, dilin renk, dinin renk, insanın renk,
Gövden rengârenk, renkler içinde bir ahenk
Adam lisan, madam lisan, modan lisan
Köylerin kum gibi, gövden kum gibi insan
Sen kutlu anıt, sen kutlu site, sen kutlu kitabe
Sen başsın şehirlere, örneksin selefe, Şehr-i Halife
Yedi tepen, yedi düvele olsun da yetmiş bin kubbe
Okunsun, kubbelerinde adına binlerce hutbe
Sen hala, hayran hayran bakarken Halik'ına
Halik, tüm dünyayı hayran bırakmış sana
Ve hala, yüzlerce yıldır, Rabbine şükürdesin
Dışın kaynarken sen, içinle tefekkürdesin
Sen bir şiirsin; bir resim, bir felsefe, bir sanat,
Sen bir deniz, bir orman, bir lale, sen bir hayat
Sen Süleymaniye, sen Meryem Ana, sen Barış Vahası,
Sen ibadetiyle kutsanmış, inançların, hür dehası.
İklimi buram buram iman kokan bir ebediyet
Dünyaya mührünü vurmuş solmayan medeniyet
Sen bir ruhsun, sen bir beden, sen merhamet,
Sen Beyoğlu, sen Ayasofya, sen Sultanahmet
Mescidi mukaddestir, Kilisesi hür, Sinagog özgür,
Tüm inançlara kucağını açmış, bir tefekkür
Yok, kâinatta böyle bir şehir, gezde bul
Aşkta bul, meşkte bul, sev de bul, İstanbul
İlle de İstanbul'da bul, İstanbul da İstanbul.