İşte Geldim Dedeciğim

İşte Geldim Dedeciğim

“Ne olursan ol, gel,
İster kafir, ister dinsiz,
İster puta tapan ol,
Gel...
Bizim dergahımız umutsuzluk dergahı değildir.
Yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel.” demiştin.
İşte geldim Dedeciğim.
“Cüppe ve sarıkla insan alim olmaz, alimlik insanın kişiliğinde bulunan hünerdir.”
Dediğin geldi aklıma.
Bu nedenle sana geldim, şikayetim var Dedeciğim.
Hiroşima’ dan uçtu kuşlar, ” güneşi, ayı yastık edip uyudular.”
“Ağlamadı bulutlar...”
“Boynu bükük menekşeler bile açmadı” gamla.
“Sağır kulağa binlerce küpe takılmış ne çıkar? ”
Şikayetim var Dedeciğim.
Yeryüzü bir kamp gibi...
Bekçiliğine soyunmuş soysuzlar.
“Bu soysuzlar yüz binlerce mihnet, dert, meşakkat ve bela ile aşina etti bizleri.”
“Yaratmak yok, görünmek var. Her şey varlığın değişik şekilde görünüşüdür.”
Bunu bilmeden tek ırk yaratmaya çalıştı birisi.
Kırdırdı insanları yıllar süren savaşlarla.
Şikayetim var Dedeciğim.
Yedi düvel bir oldu üşüştü yurdumuza.
“Ağzımızdaki su bile zehirden acı bir hale geldi.”
“Nurlar saçan sabahlara yalvardık dert ve gam içinde, neşe diyarını aç, gece yarısında bir gündüz göster.”
“Çaresiz değiliz oysa, derman da bizdedir, çare de” demiştin ya, işte öyle oldu;
Doğdu Samsun’ dan bir güneş ki sanki Şems’ in.
Döndük biz de onunla, döndükçe etekler yelpazelendi, döndükçe gönülde aşk tazelendi!
“Işıklar ordusu dalga dalga gelir, karanlıkları boğar kaçırır” ya hani? !
İşte öyle yaptı, boğdu karanlıları, kaçırdı.
“Kuru nanenin dereye banılan ekmeğe katık oluşu” gibi, katıktı özgürlüğümüze, bağımsızlığımıza.
“Ateşten kaftan giyinmiş güneşin dünyayı aydınlatışı” gibi, aydınlattı yurdu.
“Ağacın yerden el çıkarıp yücelişi “ gibi yüceltti bizleri.
Suyumuz da O, ırmağımız da O idi!
“Kucağını gülle doldurduk, yüzü ay gibiydi, gidiverdi aşağılık toprağa! ”
“Ağlaya inleye gittiği an, gökyüzü ağladı, ay yüzünü yırttı.”
Sağır ecel feryadımızı duymadı.
“Akan göz yaşlarımızın yolunda, yüz yerde değirmenler kuruldu! ”
Sana geldi Atamız, senin yanına geldi Dedeciğim.
Şikayetim var Dedeciğim.
Hiroşima Eşkıyası Kore’ de, Vietnam’ da olduğu gibi;
Yine çıktı ortaya, Afganistan’ da Irak’ ta; Libya, Mısır, sıra Suriye de...
Özgürlük götürdü kanlı mendile sarılı, kara suda yıkamış, kirli mendili!
Öyle bir özgürlük ki göz yaşı seller, ölümler küller gibi!
Böyle özgür olmaktansa, bin Saddam tutsaklığı daha yeğ dediler sanki!
Arayacaklar zalım Kaddafi yi de mumla!
Yanıyor yüreğim Dedeciğim, yanıyorum, şikayetim var.
“Kainat tanrının görüntüsüdür.”
“Kainat cana göre şekil almış, görünmüş bir fanus, kalıptır.”
“Kainattan süzülüp gelenler, kainatın ruhudur. Can esas insandır.”
Diyordun hani ya; öyle biliyorduk biz de, öyleydi de? ! .
Gel gör ki bizden olan, bizden bilmemiş kendini!
Türk, Kürt, Çerkez, Zaza, Tatar, Süryani, Alevi, Sünni, Musevi, Hristiyan...
Hasılı, zengin mozaiğimiz iyi tutmuş sanırdık!
“İnsan neyi severse kendini sever aslında” demiştin.
Kendini bile sevmemişler ki bir devlet kuramayanlar, bilmemişler yakıp yıkmaktan öldürmekten başka şey.
“Gerçeğe eren kişi kainatı kendisinde görmez, bencillikten geçer, kainata yayılır”.
Erememişler gerçeğe, kurtulamamışlar bencillikten.
Bencil duyguları kabartılmış, kandırılmışlar.
Çoluk, çocuk, yaşlı, genç demeden, yaktılar, öldürdüler.
Şikayetim var Dedeciğim.
Çöpten, kara eller, camdan kemikler, etsiz bir deri bir kemik kalmışlarken;
Çöpe atıldı onca yiyecekler bol bulanlarca.
Hani, “din insanın ve alemin yararını iyiye, güzele, doğruya yönelişini sağlamaktı! ”
“İnsanın gerçeğe ulaşması için bir aracı bir vasıta” idi!
Yanlış kullanıldı dinler.
Dinciler hep bencillik edip, çıkarlarını koruma, yeni çıkarlar sağlama yarışındalar.
Bu uğurda kendinden başkalarına kıydılar.
Dinsizleri türettiler, çoğalttılar!
Çağırmadılar aşkla, itelediler, kırdılar.
Şikayetim var Dedeciğim.
Aşkı hor gördüler, aşık olamadılar ya.
Her gün birileri ile dalaş içinde, kin nefret tohumları ekti, kendisi ile bile barışık olmayan, dinci, kinci, dünyalığını yükledi gizli yerlere, ahiret nedir ki?
Bilmeden bilir oldular, her şeyden anlar oldular cahilce!
Bu gün dediği düne zıt, yarınınki yalan dolan!
Yalan, kara çalıcılık, bencillik sarmış sarmalamış her yanlarını.
Doğruları eğdiler körpe dal gibi;
Doğru bu dediler, dedirttiler yanlışa, kendi bile inanmadıklarına! .
Kara su batığı çaputla örttüler yüzlerini, söylenenleri duymadan!
“Kaldır yüzünden örtüyü, aç yüzünü, yüzün pek kutludur çünkü” demiştin.
Duymazlık ettiler, din bahanesi ile örttüler pisliklerinin üzerini.
“Ey hacca gidenler, nereye gidiyorsunuz, nereye?
Sevgili burada gelin, gelin.
Sevgiliniz duvar duvara bitişik komşunuz; hal böyleyken siz ne diye çöllerde gezersiniz, ne havaya uyup, dolaşıp durursunuz? ! .
Dedin durdun, duymadılar Dedeciğim.
Komşu açken tok yattılar; altın kurnalardan sular akıtıp, altın yaldızlı banyolarda yıkandılar dangalakça, akmadı da kirleri! .
Sadaka vermeyi bir şey saydılar!
Alanları utlu etmek amaçları.
“Ne gül bahçesinden sırlar duyuldu, ne harfsiz, sessiz hikmetler işitildi.”
Hakkından gasp ettiklerini, sadaka diye verdiler fakir fukaraya.
Bilemedikleri gibi aşkı, sormadılar gecelere, sapsarı yüzlere, kup kuru dudaklara.
“Şükretmede sanki kaynak, sabırda kaya olduk bilmediler.”
Göremediklerinden aynayı; senlik benlik çıkardılar, sarı, kara, beyaz dediler.
Lanetlediler kendilerini ahmakça, dönmüş aç gözler, yığınla hırslarıyla!
“Kanatsız kuş gibiydiler.”
“Dalga gibi gürlediler, hiçbir şeyden habersizce.”
Aşık değillerdi, olamadılar, olamazlar da!
Okumuş görünüyorlardı, okuyuşları eşekçe! ..
Şikayetim vardı Dedeciğim,
Şimdi dileğim var;
“Sır sahibi yüzlerce dil bilir.”
“Ham pişkinin halinden anlamaz, öyleyse söz kısa kesilmelidir.”
“Denizi bir testiye dökersen ne alır? ”
Onlara sevgi ve acımak bağışla.
Kadını hak nuru göster; kapının mandalı değil, kaşık düşmanı değil, zevk aleti, kara fatma / hamam böceği değil.
“Kadın yaratıcıdır adeta, yaratılmış değil.”
“Büyüklere bal, çocuklara süt” olan aşkı ver onlara.
“Ağaçtan maksat meyvedir” de.
“Işık görünmeden renk görünmez” diye ışık ver.
“Şimşek ışığı ile yol alacaklarını sanıyorlar.”
De ki; “A güneş, bir kere daha evi ışıkla doldur. Dostları sevindir, düşmanı kör et.”
“A güneş, bir kere daha yeşert bağı, bahçeyi, yazıyı, ovayı giyindir, doldur hurilerle.”
“A aşıkların hekimi, a gökyüzünün ışığı, tut aşıkların elinden çare bul hastaya.”
Ben ağlayayım, gök ağlasın.
“Göğün ağlamasından ne biter? Güller, teri taze menekşeler.”
“Bulutun ağlayışı ile toprağın gülüşü, seninle benim için birbirine karışır gider.”
“Rüzgarlar bulutları deve katarları gibi sürüp, ovaları sulasınlar.”
“Gök gürültüsü, her şey dirildi diye davul çalsın.”
“Bahar kokuları yayılsın, ağaçlar gönüllerindeki sırları açığa vursun.”
“Çayırlar gülümsesin, ormanda taze yapraklar tomurcuklansın.”
Hüthüt ötsün, kumru dem çeksin, nilüferler açıp, nisan yağmurları dünyayı güldürsün.
Senin istediğin de bu değil miydi zaten? ! .
İşte bunun için geldim Dedeciğim.

09 Temmuz 2020 68 şiiri var.
Beğenenler (4)
Yorumlar (6)