Jakuzide Tradisyonalist Tekerlek
olsun diyesim var
bir dolu öksürük olup
yıkasım var şu üst geçitleri
kurup sofrayı oturasım var omzuna
sonra bir ayakkabılığın
tozlu sessizliği var üzerimde
kendi kendime ellerimi ovuyorum
sonra öylece sivri sineği iğneliyorum
keyfine diyecek yok tramvayların
seni düşünüyorum gülnihal
bu saçmalıklar hep ordan burdan
kör bir kedinin sadeliği var duruşunda
öyle kinsiz
ve aynı zamanda öyle de kırçıllı
anneme baktığım çaresizlikle
kendime acıyorum gülnihal
kırık kanadı oluyorum
gıcırtılı köy kapısının
üzerimde yazılar var
kültürüm, varlığım tehlikede
haksızlık bu
yosma kadının teki
şırfıntı diyor
kız kardeşine
ve gözünü dikiyor
dizi yırtık eteğine
sen orada öylece yutuyorsun
yutkunuyorsun şehrin gürültüsünü
arabalar öyle acımasız ki
insan bundan müstesna
aşk dolsun gülnihal
kucağına aşk dolsun
aşsın bendini
içine çeken kuru duvarlarıyla
on beş katlı bina ruhsuzluğu var üzerimde
değil, uyutulur şey değil yalnızlık
sen gel otur şöyle sızıma
kızma kızına, yaklaş
kendilik o kadar da kolay değil
sen kimsin diyen bensem
ben kimim diyen
kim olur
öyle terkisine binmiş gidiyor
kimseyi de umursamıyor hani
kulpundan tutup
bir bardak su vermeyen benciller
ne kadar da sapıkça bir hayalin peşinde
yepyeni, içi boş, plastik kokulu
çocuk parkı kaydırağının sahteliği var üzerimizde
kırmızılar sana çok yakışıyor gülnihal
sakın kıyma bileklerini
öyle bakma
içim kızarıyor
utanıyorum iç organlarıma kadar
bir is gibi sinmiş kıyafetlerimize
şehrin mini cooper'larının egzoz kokusu
senden kime bahsetsem
ellerim titriyor, radyasyon kusuyorum
her püsüre ağlıyorum
senin boş bakan hayaline
ne kumdan hareler çiziyorum
bir bulsan
öksürüğün, sırtımı bıçak kaplıyor
kaplıyor beni bir hüzünce
ne çok yakışıyor o yemeni
koca ayaklarına, bir bulsam
birde çamura saplanışı
şu traktörün bir çirkin
bir görsen
kalksan yatağından
bugün pikniğe gidelim desen
ufaklık ne kadar sevinir
bir bilsen
bulabilsen kendini
olsun deyip haşa huzurdan
evlerden uzak,
isyan edesim var
ah âmâ şeytan
kırdın ümidimi
kutsal ağaca adağım var
pvc pencere pervazlarına bez bağladım
ellerimde kesik camlar
eşikte secde edesim var
çarpsın iblis
sanki paramın değeri var
sırtıma alıp o illeti
atasım var uçurumdan orta çağa
ne entelijansiya
ne puslu ortodoks kiliseleri
ne yetmiş yıllık bekçileri, dünya çölünün
hepsini her birine çarpıp
bölesim var cebirin icadına inat
köleyim gülnihal
azad koydum bu yüzden
ikincisinin adını
sen öyle boş bakıyorsun ya ona ve bana
ben unutulmayı unutuyor
sana üzülmeyi, seni özlemeyi
tahtaboştan silkeleyip atıyorum bohça içinde
yere, renkli parkelere düşüyor
biz
sonra sabaha karşı bir çöp arabası alıyor
bir çöplükten bir çöplüğe naklediyor
görev tamamlandı
sen unuttukça birikiyoruz gülnihal
ömrümüz bir balıksırtı toprak
ellerimiz tutuştukça tuzla buz
tutuştukça sönüyoruz
çocuklarımız küllerimiz
şehrin gökdelenleri hayallerimiz
hayatsa tek katlı köy evimiz
geriye kalan
aklından aklıma akan
geleneksel huzmelerimiz
Fırtına gibi bir şiir. Tayfun gibi. Kasırga gibi. Yetmez böyle târifler. Yıldırımlar gibi. Gene yetmez. Devâsâ akarsular gibi. Estikçe esiyor. Çarptıkça çarpıyor.. ve akıntısına kapılanları bir sevda selinde sürüklüyor âdetâ.
Estetik seviyesi çok yüksek bir şiir.
Vay Gülnihal vay demek ki Gülnihal bazı zaman kalbi hızla çarptırıyor bazı zamanda aklı yerinden çıkartıp tavana vurduruyor... İyi ki ilhamlar vermiş şaire yoksa böyle güzel şiirler çıkar mıydı... Anlatım, betimlemeler nevi şahsına münhasır adeta... Kutluyorum içtenlikle Yunus Şairimizi...
Günün şiirini yazan değerli şairimizi yürekten tebrik ediyorum.
bazen rüzgarı yaslarız sırtımıza, bazende rüzgar oluruz sınırsızlığımıza... ya aşk hangi hızmalı rüzgarın arefesinde tütecek nefesimize bilmeyiz, bilemeyiz...
eyvallah şiir kardeşliği...
Yaşıyoruz tuzla buz. Tebrik ederim Yunus, çok güzel. 🧿