Kanayan
gri-siyah
savruldu gün/ kaçağı
narkozsuz bir ölmeyle geldi
pasaportunda diş izi...
o sıra ben
tünelde kusuyordum
bütün metroyu yutmuştum
bütün duraklar içimde
bütün kırmızılar şarap tavrında
sen nerdesin kaçağım
sen hangi öpüşmenin tavında
ama biliyorum
o sıra sen
berlin’in o yılışık barlarında
ılık bira içen ihtiyarların
ıslak kaygısız bıyıklarında
bense
beyoğlu’nun öksüren meyhanelerinde
şiir soluyan kitapsız kadınların
soğuk rujlu anasonlu dudaklarında
yine bir bankta uyanacaksın
yine bir sandalda uyanacağım
yine topukların kırılacak/ makyajın yağacak
yine ceketim sökülecek/ burnum kanayacak
yine başlayacak havaalanı ürkekliğin
yine beş parasız bir Sunderland sabahına uyanacağım
yine bir Asyalı kaldırım
yine uzak kıtalarda yanan kanım
peşindeyim
ama gel / gitme
bitmeli bu amansız hasret
yerkürede bir sen bir ben bu ömre ihanet
hatırla
gri-siyah
savruldu gün/ tutuştu kimliğim
kaçağım… kaçağım…
gel de
hadi gel de
öksüz koynunda vurulayım