Karayel
/ölü bir aşkın toprağına gömülmüşken yalnızlığım
çaresizliğin sağnağında kimsesizliğimle boğuşurken
yüreğime inen merdivende bir ayak sesi
yoksa o sen misin.../
Kendine anlattığı hikayeler arasında yaşanmıştı sakladıları şehrin
deli bir fişek gibi geçtik zamanın içinden,
yarına hazırsız, bu günden habersiz, geçmiş biriktirerek
kuruyacağına hiç ihtimal vermemiştik baharın çiçeklerinin.
Fesleğen kokulu pencere önleri vardı evlerin,
arka bahçelerinde bembeyaz çamaşırlar yellenen
yüzü kirli, umudu tertemiz çocuklarıydık mahallenin
kağıttan gemilerimiz su birikintilerinde yüzerken
hiç göremeyeceğimiz okyanuslara açılırdı yelkenleri.
Sonra koşup geldi kirlenmiş ruhuyla aşklar
ağırladık acılarını
umutlar, düşler yarattık gölgelerinden her birinin,
derin izler bıraktılar gittiklerinde
aşk hep ötelerdeydi... anladık
kaybede...
kaybede...
kol kırıldı yen kaldı yürekte.
Dudak aramızda her kelime sese dönüşmeden yok oldu
hani; dokunsan kanar ya
hani; her kanayan yarasını kendi sarar ya...
Oysa saf çocuk duygularıyla sevmiştik hatırlar mısın
mahçup kızarıklık ne çok yakışırdı yüzümüze
kaç gül kuruttuk defter arasında annemizden gizli
kaç yalan söyledik kendimizin bile inanmadığı
neydi ilk sevgilinin verdiği sözler
kim verebilir hesabını şimdi.
Yok saymak kolay mı delip geçen anıları
göğüs kafesinde beslenir mi yine bir güvercin
avuç içi mutluluk çizgisi sığar mı kalan ömre
yaşamın bilinmedik hazinesinde saklıyken bu sır,
hani diyorum gelecekse karayelden gelsin aşk
yedi düvele haykırarak verilebilecekken hakkı
ne olur; en çok bize yakışmasın susmalar..
harkulade dızeler..begenıyle okudum..tebrık edıyorum sonay hanım