Karın Tokluğuna
Ekmeğe şarap süren kalleşlerdir can acıtan
Gibi dursada, asıl kalleşlik,
Üzüm tanesi gibi,
Buğdayı daha olmadan, dalından silkeleyenler!
Dilencinin hasıdır ya hani susanı
Utananı, yüzü kızaranı
Karın doyuracak kadarını alıp kalkanı.
Kötüsüdür ya hani doymayanı,
Yetinmeyip aç gözlü olanı. .
Bir de derdi çok olanı var
Aç karnını unutup, derdini karnındaki mezara gömerek,
Çaresiz olanı! Senden çare bekleyeni. .
Dermanını, şişedekini boşaltıp,
İçine kendi gam'ını dolduracağını sananı. .
Yalnız bunların da kalleşi olur!
Olmaz değil. .
Var bir de güzel yüreklisi,
Günahını, misliyle, denkleyip
Kendini cehenneme yakıştıranı. .
Hâlbuki kendisini cennette gören
O kadar zavallı varken,
İşte! Var! Yüreği bol olanı. .
Kendinden vazgeçmekte var,
Kendini dünyanın şâşasından uzak tutmak!
Dünya'ya bile kendini; ait bulamamak, bulmamak. .
Bunca kötülüklerin içinde oysa!
Kendi temizliğini unutmak. .
Var, yok değil!
İşte tüm bunlara şahit olunca ben! ya da sen
Farketmez, sonra der be insan hani;
El açan dilenciyi boş çevirebilirim
Fakat, içmek isteyen 'şarapçıyı' asla. .