Kayboldum İstanbul
Kayboldum hasretsiz bir mutluluğun, deli esen rüzgârında
Akıyordu hırçın nehirler, kimselere aldırmaksızın o günler
Merâmı yoktu kimseden, öksüz kalamazdı bu senli saatler
Hep o vardı yanımda, hiç koymazdı beni bir başıma buralarda
Dururdu sanki zaman onun yanında
Adını yağmurlar ağlardı o baktığında...
Çocukça gülümserdi başını omzuma her yasladığında...
Sonra...
Sonrası yokdan ziyade çok...
Geldi bir kadın yine serçe misali
Yer yaptı bu kırık dala
Bırakmayacakmışız gibi sarıldı
Ben bıraktım artık kendimi yalancı aşklara
Yinede sarıldı bu çürük dala
Biliyorum yersiz bu sevda
Ne derim ben daha anlamayana...
İçimi şimdi acıtsanda beni bir tek anlayan sendin
Bu adama ne zarardı ki bu kelimeleri ettirdin
Medet umanlara aciz kaldım, bu kötülüğü bana sen ettin...
Kayboldum hasretsiz bir mutluluğun, deli esen rüzgârında,
Diye başlamıştım sana...
Sonradan sonra,
Kayboldum hasretli bir mutsuzluğun deli esen rüzgârında...
Dinle! ey mahşer-i şehir der durur bu kul
Şimdi gel, şimdi gel de benim benliğimi bul...
Bul İstanbul bul!
Gel de şimdi, gel de şimdi kaybolan beni bul...