Kaybolun Gölgeler Gözüm Görmesin
...
bu kıyıdan o yakaya zifiri karanlık
gölgeler uzuyor nehrin eteklerine
ay ışığı
nasılda sarı siyah beneklerle bürümüş bütün kıyıyı
çepeçevre sarılmış etrafım karanlık zihinlerle
durur muyum bende
topladım her birini birer birer
doldurdum bir şişeye
bir çırpıda uzak ırmaklara attım var gücümle
ta yitirdiğim umutlarımın yanına
o ise keyifli
yüzsüz
dalgalar arasına oturmuş gönlünce
ve bir yaprak gibi inceden ince
bir aşağı bir yukarı oynaşır oldu dönencelerde
eh usta
uzak ırmakları da böyle seyretmek varmış kaderde
kaldık mı böyle
arkadaş olmuş yalanla iftira
her yerde
çok özledim be
denizlerin mavisini
yeşile boyayan yosun kokusunu
tuzunu
eni topu kaç kişi kaldık bu dehlizde
ışıksız köşelerde
ırak denizlerin ötesinden
bak darağacının gölgesi yine uzar oldu tepemizde
yeni gittim usta
sözümdeyim
çöpçüler hala süpürüyor kontesleri
her sabah erken uyudukları yerden
yine sensiz ve sessiz
bir yalnızlık akar bu kum tepeciklerinden
eskilerse çoktan denize ulaşmıştır belki de
çağırdım yine de mavi bayraklı sahilleri yanına
elbette yürekten
ceviz ağacını da
düş çağrılarının yıktığı zamanları döndürdüm Gülhane parkından
ancak anladım ki
çok eylül öncelerinde gitmişsiniz hayatımdan
ben böyle sevdalara hiç özürlü kalır mıydım yoksa
seksende
ırmak yatağını böylesine yıkamışken
boş ver
var mı ölümden öte onuncu köyde
berzah suskunluğuna mı daldım yine
birden
parlayan kayalara başımı çarparak uyandım nehirde
bak etrafımız sarı siyah gölgelerle sarılmış yine
attıkça çoğalan
çepeçevre
nerede al bayraklı kıyılarım
ay yıldızım yeter yaşamaya gölgesinde
gidin işinize gölgeler
alın bana düşen payı da veriyorum her birinize
temmuz sıcağı ağustos cehennemine uzamış zaten sessizce
hayret be usta
tüm evren sanki hınca hınç dolmuş yine
mahpusta bile aydınlara artık yer kalmamış son tahlilde
hani mavileri yeşile boyayan yıldızlı gecelerim
sanki hal yirmi üçten önce
...