Kırağı
üşümesinler diye kirpiklerindeki
şehla ülkelerin prensesleri
gönlümün kapısı olan bu şehrin
dilini kökünden kestim
şimdi kiminin rüzgarı
kiminin gülüyüm
uykusuz geçiyor yine gecelerim
kimse bilmez oysa
boş iki elimin ayası gibi duran
su donar hava kristalleşir içimde
kendi ölümümü görürüm
gözbebeklerinde
ah sevda gamze çukurunda
benim çilekeş adım
gidiyor diye duramayan
yollardan geçmek nasipsizlikse
aklı başında olmayan
şu beden kimin
iklimler değişiyor tenimde
kuruyan gün yalın ve depresif halim
uyumak da uyanmak da istemiyorum
benimki bir oyalanmak hali
iki hayal arasında Tanrı için
var ve yokum
‘’ bu havada yola çıkılmaz ‘’ diyen
annemle ağlayan komşu kadını
ardımda kalan üşümüş üç kedi gözü
bir süre daha ağırladı
sonrası kar başladı diye sevinen
kızımın üşüyen ellerini
ısıtan şiirler bırakmamdı
yüzüne bakınca titreyen
dudakların geçmiş ve gelecekten habersiz
göğsüne vurulmuş başsız bir adamın
infilaklar diyarındaki çetesidir
sürüngen yıldırımların üflediği sur
sen öylece dur öfkem kibardır benim