Kırk
Aşk hepimize ölümün fragmanı olarak gösterildi elbet..
Ve biz bunları birde sinema salonlarında izledik o insanlarla...
Öptük ve ellerini tutarak,
kıyasıya sevdik...
Hatta sevişenlerimiz bile oldu aramızda...
Fragmanların bir karesini bile görmeden,sevişenler...
İşte onlar yolu önceden göremediği için teker teker düştü sırattan..
Şimdi bunları, sevilebilecek en üst noktadan yazıyorum sana, Carna..
Buradan bakınca tüm geçmişim gözüküyor..
Daha önce tanıdığım birçok siyah saçlı kız,
bazıları renkli gözlü,
kirpikleri uzun ve kaşları kalkık...
Hepsini görebiliyorum....
Ellerini hiç bırakmadığım ve film aralarında öptüğüm günleri vardı onların..
Camlarının altında geçen gençliğimi görmüşlerdi, kavgalarımı...
Sarılarak verdiğimiz her pozda, film yanardı..
Şimdi,bedenleri.....
Düşülebilecek en dip noktadan gülümsüyorlar, merhaba !
Ellerimiz terlemiş ve sarılmışken hazır,
dudaklarımı yapıştırarak alnının çatına, poz verelim Carna...
Ve dua ederken film yanmasın diye, anlatalım onlara..
Bakın; Aşk böyle birşey değil....
Yatak odalarınız kadar sıcak bir iklimi yok
o beraber girdiğimiz deniz suları gibi, alışana kadar soğuk,üşürsünüz....
Yanınıza bir kaç kışlık alın,içine girip ısınabileceğiniz ucuz insanlar hatta..
Bakın; Aşk böyle birşey değil....
o her zaman gülümseyip, gamzeler oluşturmuyor yanaklarınızda..
Beraber izlediğimiz komedi filmlerini aratır size,
ağlarsınız....
Yanınıza bir kaç mendil alın, burada bakireliğinizle doğacaksınız...
Cehenneme ramak kala gülümsüyorsunuz, merhaba!
Sıratın ortasından, kalbime doğru kırıyorsun direksiyonu Carna..
Dinle;
Bu kadar yeter diyerek tut elimden şimdi..
damarlarım tıkanana dek ve kemiklerim kırılana dek, sıkı...
Bence şimdi sende herkes gibi değilsin..
Çünkü, dinle;
Onlar; nisan yağmurlarıyla sürüklendiler ve
karşılarına çıkan ilk daldım,tektim.. Tutundular boynuma..
Sen; Bir kış soğuğunda, sıcak ve ılıman iklimlere kanatlanmadan diğerleri gibi,
buz tutmuş bir kalbe, demli bir çay tadında,
annemin ördüğü yünlü bir atkı gibi tutundun boynuma....
Cinnet yerinden çekerken ruhumu, cennete sürüklüyorsun, merhaba!
Ve dinle;
Ben avuçlarımda babamı öldürdüğüm gün kapattım gözlerimi o'na...
Topla yaralarımı şimdi, arka cebime yerleştir..
Her oturmaya çalıştığımda, basur gibi saplansın zihnime,
Taa ki; kırkına kadar...
Yas tutalım ve hatta oruç, kırk gün...
Her gece yarısı saçların belirsin cam kenarlarında ve ismini haykırayım..
Çünkü derler ki;
Bir şeyi kırk kere söylersen, gerçekleşir...
Bugün kırkıncı gün say
ve
Gel...
..... Bakın; Aşk böyle birşey değil.... Yatak odalarınız kadar sıcak bir iklimi yok o beraber girdiğimiz deniz suları gibi, alışana kadar soğuk,üşürsünüz.... Yanınıza bir kaç kışlık alın,içine girip ısınabileceğiniz ucuz insanlar hatta.. ..... Sevgili şair,
Aşkın, ne olup ne olmadığını çok hoş betimlemişsiniz.. Herbir dize faklı tad ve güzellikte, hele yukarıya yazdığım bölümüne bayıldım.. çok güzel bir anlatım, kendi resmini çok güzel çizen bir şiir olmuş... Tebrik ediyorum...Yürekten sizi..