Kızıl Gece
Yine tutsağı oldum firari gecelerin
Yokluk meyveleriyle hain şecerelerin.
Firkat ateşiyle kavrulan deli gönlümü,
Dokunmasan, hep yansa, öldürür şu ölümü.
Yanan ne? Ateş mi, su mu, ben miyim, dünya mı?
Gerçekler aleminde hayal mi, bir rüya mı?
Aydınlık yol bulunmaz, bütün evren karanlık.
Koca cihanda beni tek deviren karanlık.
İnsanlık harap olmuş, zihayat bitap düşmüş;
O 'hayat' sandıklarım kocaman birer düşmüş.
Sevgilinin busesi bile bir hançer oldu,
Başıma inen tokmak gaipe geer oldu.
Sonsuzluk, bir sen vardın beni ayakta tutan!
Sen ey kocaman buşluk, koskoca devi yutan!
Yalnızlık, esir oldum o çıldırtan sesine!
Ben ben miyim? Ben, O'yum; bak soğuk nefesine.
Muazzam bir çığlık duyulmakta ki ansızın,
Bu kurt kanını içti paranoyak kansızın.
Ezelden ebede sürüp giden şu yolculuk!
Bir hiç uğruna yitip giden şu yolculuk!
Ben bu tükenmez yolun en serseri seyyahı.
Geceye ram olmuşum, göremedim sabahı.
Müphem duygularla sarılmışım, kurtulamam.
Ben şu koca cihanın yalnız kurdu, ulumam!
Evrenin şu çarkına kapılıp dönen başım!
Gözümün su çarkına tutulup dönen yaşım!
Gözlerimden süzülüp kalbe indin ey inci!
Yanan gönlüme inip söndürmedin ey inci!
Kırılsın tüm kalemler, yırtılsın tüm sayfalar!
Dünya bu halde iken niye şiir yazarlar?
Ah benim deli gönlüm, mest oldun cam-ı Cem'le
Affedin! Saçmaladım şu zavallı halimle.
Kalem kırık, gönül yitik, boşuna inlersin.
Şairlik senin neyine? Sen hep avaresin.
Ruhum delik deşiktir, daha fazla oymayın.
Olsun, yine inlerim, feryadımı duymayın.
Kırık kalemimden çıkan aheste heceler;
Küle dönmüş gönlümü hazin hazin heceler...