Kızıma Masallar / Çocukların Ortak Dili Gülmektir
Kızım Helin’e (1)
Bir varmış; yoksulluk
Bir yokmuş; yine yoksulluk varmış
Evvel zaman içinde kalbur saman içinde
Pirelerin berber, develerin tellal olduğu
Fabrikatör Hulusi Kentmen’in oğlu Tarık Akan’ın
Münir Özkul’un kızı Hülya Koçyiğit’e abayı yaktığı
O büyülü ve masalsı zamanlarda
Yoksulların payına düşen
Ve hep “bir varmış…” dediğimiz;
Bir yokluk varmış…
Bir yoksulluk, bir ayrılık, bir ölüm
Merhametsiz zülüm
Etimizi ısıran soğuk gece
Kırık dökük sevinç
Biraz hasret, biraz gurbet, biraz gözyaşı
Bir de amansız yaşama telaşı…
Senden çok zaman önce kızım
Ben anamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken
Anam; biri kız üçü erkek
Saçlarından güneş fışkıran dört çocuğunu
Aşk ile sevip
Acı ve yokluklarla gıdım gıdım emzirirken
Az gittiğim uz gittiğim
Dere tepe düz gittiğim
Yağmurlar biriktiren o bulutsu gözlerinde
Bir varmış; gözyaşı
Bir yokmuş; yine gözyaşı varmış…
Masal masal mat atar, iki tilki ot satar iken
Kurt köye muhtar olup, elini verenin kolunu kapar iken
Annemin nehir gibi çağlayan dudağından
Gözlerime şırıl şırıl ninniler dökülürken
Peri kızları uykuma dalıp
Düşlerimde ışıl ışıl gezinirken
Ve ben; İlkokul sonrası yoksulluğumuza atfen
“Eti senin kemiği benim” Ziya ustaya teslim edilen
Acemi ve minik bir tamirci çırağıyken henüz;
Motor yağı bulaşmış en mavi gözlerimle
Çocuksu hüzünlerim
Kıtlık zamanı gülüşlerim
Ve en yoksul ellerimle
Gözyaşlarımı -paslı bir çiviye asar gibi- asar
Ağlayan çocuk posterlerini afişlerdim -her gece yatmadan önce-
Yüreğimin kireç badanalı/ çatlak duvarlarına…
O ağlardı;
Gözyaşları sağanak ve gök gürültülü boşalırdı içime
Islanırdım; gözyaşı kokardım buram buram
Üşürdüm; güneş en harlı sıcağı ile okşarken yanağımı
Ağlardım; damla damla gözyaşlarım karışırdı yağmurlara
Her sabah ağlayan çocuk posteriyle göz göze tutuşup
Gözlerimde biriken yangınlara karışarak
En uzlaşmaz
Asi…/ hırçın…/ yoksul
Ve en kavgacı yanımla
Duvara asılı gözyaşlarını sırtlar evden öyle çıkardım…
Ve biz; bakışlarından devrim ve sevda fışkıran
Kuyu sokağının kavgaya ve isyana koşulu
En asi…/ uslanmaz…/ ve en yoksul çocukları yani…
Bir daha ağlamasın diye çocuklar
Bolca devrimler yedekleyip yüreğimize
Dünyaya meydan okur
Silahlar kuşanırdık gülüşten ve aşktan yana…
Açlık, yokluk, yoksulluk…/ savaşlar ve ölüm
Ve haykırışlar, çığlıklar
Acıların izini taşıyan yüzler
Ve çocukların gözlerinden dökülen yaş
Bir daha yaşanmasın istedik…
Yüreğimizin dağlarında ateşler yakıp
Silahlar kuşandık gülüşten ve aşktan yana
Tahrip gücü yüksek bombalar gibi
Yüreğimizi parçalayan acı ve gözyaşlarına karşı
Zulamızda az bulunan gülüşlerle savaştık…
Zulamızdaki son gülüşte bitti mi ne?
Yoldaşlar zor durumda
Dudaklara sürülü en son gülüş bende kaldı
Bense yaralıyım… Yorgunum… Uykusuzum… Üşüyorum…
Haydi! Kızım; Helin’im…
Tez ol, gülüşünü yetiştir bana
Küle dönen Zümrüdü Anka kuşu gibi
Gülüşünü küllerime kat, karıştır
Gözlerimden öp
Yeni baştan doğur beni
İş sana düştü
Gülüşün kurtuluşumuz olacak
Koş… Tüm çocuklarına haber ver dünyanın
Gülüşümüz bitmek üzere
Dudak dolusu gülüş yetiştirsinler -aşkın ve devrimin cephesine-
“gülüşümden anlamazlar ” deme
Çocukların ortak dili gülmektir kızım…
“bir varmış; aşk ”de kızım
“bir varmış; barış”
“bir varmış; gülüş” de
“Bir yokmuş” deme sakın, “bir yokmuş” deme…
Şubat 2000/ Savaş Karaduman
Gülüşüne yaslanıp
Çocuklara ve aşka dair biriktirdiğim düşler… Ve şiirler gibi
Seviyorum seni yüreğimin bir tanesi…
(Baban)
Harika üstad
Çocuklara umut aşılamak adına hep var dedirtelim aşkı da barışı da umudu da yeşerttirelim