Köprüsüz Cennet
sana dokunan parmaklarımı soydum
içlerinden çıktı gizli hayranlığım
gök, burun buruna geldi tanrısıyla
selam verip geçtin sessizce yanımdan
güneşe çıkan karanfilden elimi çektim
diyarımdan kaçtım, öyle güzellik
öyle göz alıcı olmuş ki
utandım dönemedim ikimizi de doğuran toprağa
ölümsüz yüzünü taktım ağlama duvarlarına
saatim düştü, akrebim ateşte
huyundan mıdır sahibinden midir bilmem
gitmekle ilgili durumlara aşina ve parçalanmaya
gelmeyi göstermiyor çeyrek geçelerde
bir saniyede bir gidiyorsun uzaklara
kafamın içine döşeli tutkulu köprü
geçeli çok olmadı,
uykuma uygun seçilmiş ahşap kabus
göreli hayli zaman oldu,
suyumun içine gömülmüş utanmaz acı
dilim kızgın , erlerim söndürün
ılık mezarımın derinindeki gül
bıraktığın ellerinden kokan cennet
nüfusuma işlenmiş şaşalı ismin
fotoğrafın yüzyıllardır kalbime yapışmış
sonunda
gizli geçitlerden geçtim , geldim yanına
kıyılarında öptüm seni , iç kesimlerinde yoktum.
tuhaf, bölündüm, eksildim
geldiğinde çarpıldım, toplandım
beni hiç dağılmış görmedin
pullarını yapıştırdım sendeki kırmızı yumruğuma,
gideceği yeri de yazdım,yeri yanın,
ismimi de yazdım sol köşeye
cevabını bekliyorum.