Kopuk
yasaklı bir şehrin
gayri resmi aşıklarıydı
çocukluğumuz
iki sokak arası sevişmelerde
sakıncalı bir telaşa meylettiğinde gözlerimiz
kandiller yanıyordu öbür ucunda kentin
gece saklanıyordu
tel örgülerle çevrili ana vatanına
duman grisi gökyüzü
ay
alaca beyaz
biz
iki mülteci yürek olup
sığındıkça bilinmez memleketlerine sevdanın
sınırdışı edilmemiz
acemiliğimizdendi
iliklerimize düşen
sakar sancılara
dokunmalıydı ellerimiz
okunmalıydı
yasa dışı gönül ilamından
tutuklandığı sevdalıların
ben ki
en ücra köşesine
müebbet yemişim yüreğinin
ellerimle kurduğum darağacında
sallandırmışım ayrılıkları
ve sen
nereye dönsen yüzünü
yeşil bahçelerine düşmüşsün tutsaklığımın
en çok
kelimelerine vurulmuş prangaların
adı olmuş adım
iyot kokulu şehirlerde
tuz basılmış iki yaranın
adına denk düşmüş umutlarımızın
kırılmayan tarafı
ve biz
hep sağ elimizle sarmışız
kanayan sol tarafımızı
bu yüzden
ölememişiz hiç
biz
kırmızı gökyüzünün
yüzsüz
lacivert çocukları
Eskilerdi bende kullanırdım bu kelimeleri. Sonra ucundan kıyısından yaşamadıklarımı yazmamaya karar verdim. Bir imge dahi ucundan kıyısından yaşadın mı tamam olmuyor. Benzer kalıyor diğerlerine. Tecrübe etmeli ki şair ölümü, onu anlatabilsin. Yoksa hiç elma yememiş birisinin elmadan misal vermesine benzer. Velhasıl her şeye rağmen güzel şiirdi. Tebrikler
burada bulunman çok güzel...🙂 mahrum değilim şiirlerinden. hep takip hep takip 👍
"ben ki en ücra köşesine müebbet yemişim yüreğinin ellerimle kurduğum darağacında sallandırmışım ayrılıkları"
Bu dizelere şöyle desem mi ben de;
Sevdanın uyakları gibiydi gidişin, Öylesi hasret ölesi kader...
Kutlarım şair...