Koyu Kırmızı Şarap
Bir el/veda busesi dökülüyor dudaklarından,
giderek uzaklaşan,
yıkılmış bir şehir ve hayalleri altında ezilmiş bir ben kaldı enkaz altında,
kırılan bir yürek ve parçalanmış duygularım kaldı senden geriye.
Sevebilirdim aslında bu şehri sensizde,
sen sırtlayıp götürmeseydin kendinle.
Seni,
hangi şehir kabul eder ki bu ihanetinle,
hangi yürek sevebilir seni,
hangi hayallere sığdırırlar seni,
sanıyorsun.
Meğer ben sanmışım ben aldanmışım sana,
koca bir şehir dolusu aldatılmışım oysa,
anlayamadım çünkü sana bağlanmıştım,
inanmıştım aşkına aptallaşmıştım.
Sen,
Giderken rüzgarlara emanet et kokularını,
essin üzerime, seni getirsin bana dayanamam yokluğuna,
bilirsin.
Sen,
Giderken sahte gülüşlerini al yanına, aklıma gelmesin,
ben gülüşlerinden çaldığım gamzelerini sakladım yastığımın altına,
seni özlediğimde sarılıp uyumak için,
ne kadar çok sevdin,diye sorsalar,
çıkarıp bu kadar işte demek için.
Yine bir pazar gecesi,
elimde sigaram, koyu kırmızı bir şarap eşliğinde şehri izliyorum,
düşünüyorum da kaç kişi daha ayrılığa içiyor bu gece,
kaç kişi daha ayrılığa sövüyor haykırırcasına benim gibi,
herkes ayrı ayrı özlüyor bu gece gidenleri biliyorum,
ama ben bAŞKa özledim seni.
Şimdi,
başımı öne eğip acıyan yüreğimle gidiyorum bu şehirden,
ıslak kaldırımlara ayak izlerimi bırakarak,
dönersen bir gün bu şehire götürdüklerinle,
ben olmayacağım seni bekleyen.
Çünkü ben,
gözlerim kapalı, birazdan bu şehri arkamda bırakarak,
koyu kırmızı şarabıma ara verip,
sahipsiz kentlerden birine güneş olmaya gideceğim,
ölmeye ramak kala...