Kum Tanesi

tuttum beyazı kolundan, durdum
öyle bir durdum ki ikimizden başka
hiç bir şey yok gibiydi
ölüm gibi dupduruyduk yani
bütün şeylerden yoksunduk
mesela tüm noktaları kaldırmıştık aramızdan
öyleyse kaderimiz yoktu artık bizim
hiç bir şey kadar kaldık
kaldık ki biz
-edip'in kalemi kadar yapayalnızdık-

sonra bir masa girdi aramıza
ve oradan buradan
ikimize hiç benzemeyen birileri
oturdular masaya
beklemeden hepsi
bir sürü anlam çıkardı yırtık sol cebinden
ve bir mahşer gibi toplandı herkes
öyle ki
benden başka her şeyin bir anlamı vardı
-beyazın bile bir anlamı vardı-
bir güvercin kanadıydı o mesela
ya da bir ölünün kefenine bulaştırdığı
günahlar kadar bembeyazdı
bense ;
onlar tarafından görünüyordum
duyabiliyorlardı beni
hatta dokunuyordu içlerinden birisi
ama şöyle ki buna rağmen
hiç bir anlamım yoktu benim
bomboştu masa
buz gibiydim
hiç bir renge benzetemediler beni
öyle kalakaldığımla ben hala
çaresiz iki gözün daldığı
uzaklar kadar anlamsız ve renksizdim
bir sıfır kadar renksizdim işte

II
bir ağacın meyve vermesi kadar olağandım
buna rağmen ben
anlaşılan her şey kadar
mesela ikinin yarısı kadar ; tamdım
-bütün yarıların tam olduğu kadar-
sonra kıskandılar bizi
hatta ölüm bile kıskandı
bütün olağanlara karşı dimdik durabilen sessizliğimizi
iki ölü çıktı sonra
köşenin hiçliğe doğru büyüyen
bir hiçliğin büyüye bildiği kadar büyüyen
ortasından iki kum tanesinin
öyle ki
ölüm bile sonsuzluktu onlara göre
öyleyse neydi bu nefes almanın anlamı
neden gidip geliyordu çekinmeden
ayaklarım yaşamaya
ya da iki ölünün sözlerinde bile
neden sonsuzluk dolaşıyordu hala
biz yeterince sonsuz-madık mı yoksa
ürktüm;
gözlerim kaçtı gözlerinden
ki ben hala ölümü gördüm
zannediyordum
sonra bir kaç boşluk çıkardım
masanın kalan ayaklarından
dipsizdi onlar
ben olsa olsa budur sonsuzluk derdim
-boşluklarım-
oysa bir köşeyi göremeyecek kadar sonlu
ve tutamayacak kadar bir kuşun kanatlarını
birileri tarafından anlaşılmışım
mesela Tanrı benim anlamımı iki şişenin dibine koymuş
-olmalı-
başkasının anlamını ise bir kitabın sonuna
bir başkasınınki ise çıkmaz bir yola
koysa
ben bilirdim
bu ne çıkılmaz bir yolmuş ki Tanrım
hiç bir köşe kadar hiçim
yani bir sıfır gibi işte
renksizim
-bütün kanatlar sizin olsun-

III
uzun bir sahil kadar uzasa ayaklarım
ölüme sarılan bir dalga kadar
köpürse duygularım
mesala bir kum tanesi olsam
bütün kumların içinde

ve buna rağmen
bütün kumlar benden oluşsa
bir önemi kalır mıydı
ayağın , duyguların?
basmadıkça üstüme
ve köpürmedikçe bir dalga bana
büyürdüm işte bir bilinmezlik içinde
tatmadan onları biterdi belki de
yutulurdum bir fırtınaya
ve biterdi
oysa
şimdi ben neden biliyorum
uzun bir ayağı
-sahil kadar-
ve ölümcül bir dalgayı
-bir ölünün dupduru duyguları kadar-
bir kum tanesi olmak varken
denizlerin varlığını bilmek de niye?

bana dalgalanmayan bir deniz gösterin
ayaklarımdan uzun olmayan
ve küçük bir kum tanesinin
içine sığdırdığı bir dünyanın
sıfıra doğru içinde
bembeyaz olan
bir ölünün köşeye doğru uzayan gözleri kadar
anlamlı bir tanenin içinde
dalgalanmasını bilmeyen
bir deniz

ki artık
sonsuzlukta bir anlam bulsun
bu renksizliğin içinde.

11 Kasım 2010 144 şiiri var.
Yorumlar (7)
  • 14 yıl önce

    HAYATIN İÇİNDENDİ... TEBRİK EDERİM GÜNE YAKIŞMIŞ ŞİİR.

  • 14 yıl önce

    teşekkür ederim İlknur :)

  • 14 yıl önce

    GÜZELDİ... TEBRİKLERİMLE.... 👍👍👍👍

  • 14 yıl önce

    güzel yorumlarınız için çok teşekkür ederim, sağolun.🙂

  • 14 yıl önce

    Çok güzeldi güne yakışacak kadar..

    Şairini ve şiirini kutlarım..😙