Kuru Kalabalıkların Girsin Artık Rüyalarına İstanbul
İstanbul...
Koca şehir
Ne bulur ki sende bu insanlar,
Bırakıp da evi-barkı,
Atı-avradı
El değmemiş bakir sevdaları.
Neden sana gelir.
Hangi yaranı saracak,
Hangi derdine derman olacak,
Bu kuru kalabalıklar,
Yaratana eğilmezken asi başlar,
Üç kuruşluk menfaat için,
Adeta,
Önünde secdeye eğilir...
-----------------
İstanbul.
Sen, koca bir nehir...
Oluk, oluk akan kalabalıkların var.
Her zaman ki yatağında,
Yavaş, yavaş yükselir...
Bentlerini yıkmış su misali,
Oba'ya
Ova'ya
Dağlara-taşlara sığmaz ya...
Z/amanlı- z/amansız dalgalar
Vurur ya kıyı'ya.
Döver ya, sinesini nehrin.
İşte bu kuru kalabalıklar da vuruyor
Sinesine öylece şu koca şehrin...
---------------
İstanbul.
Sen,
Çeşit, çeşit insan
Her renkten
Her d/il'den
Her d/in'den ve
Her ırktan...
Yoruldum artık sana
Kıyıdan
Köşeden
Bir kenardan bakmaktan,
S/essizce haykırmaktan...
Ve şimdi
Usulca dizlerimin üstüne çökerken
İlk defa yalvarmak geliyor içimden.
Düşüyor yorgun cümlelerim beden d/ilimden
"Daha çok erken, daha çok erken".
Kim k/aldıracak şimdi beni
Şu koca şehirde savrulup giderken...
----------------------
Kayboluyorum ruhumun girdaplarında
Gönlümün çıkmaz sokaklarında.
Yok mu?
Uzanacak bir el
Tutunacak bir dal
Nerde kaldın ey yar,
Haydi gel.
Gel de beni al.
Korkularımdan kurtar...
-----------------
Eyvaaah!
Nafile!...
Desene artık, boşa beklemelerim,
Daha ölmeden mezara koymuş beni sevdiklerim.
O zaman neye yarar ki; bu kuru kalabalıklar
Aşklar
Sevdalar
Sevgili için atılan nutuklar
Sus artık sus, sus, sus.
Lütfen.
Off.
Çatlayacak beynim nerdeyse,
Tam ortasından
Aslı-astarı olmayan,
Siyah'ı
Beyaz'ı
Pembe'si
Daha bilmem nesi
Adı konmamış 'sanal yalanlardan'...
------------------
Ey koca şehir!
İstanbul,
Kulağını açta bu defa sen dinle beni,
Yıllarca dinlediğim gibi seni.
Şimdi; herkes kendi yoluna,
Kuru kalabalıkların girsin artık rüyalarına,
İstanbul...
---------------------
Dedim ya.
Sen yoluna.
Ben yoluma,
Şimdi herkes kendi yoluna,
Kendi yoluna...
İstanbul...