Kurumuştu Nar Ağaçları
Uyandım bir Kasım sabahı
Gökyüzü daha karanlık
Uykudaydı bulutlar...
Apansız bir kuş öttü uzaklardan
Kafamı kaldırdıkça
Rüzgarın haşin sitemi çarpıyor yüzüme
Paltoma sımsıkı sarılıyorum
Ve gözüküyor metal kapısı fabrikanın
Kalabalığız
Ama tablodan farksızdı her şey
İnsanlar var ses yok
Kalabalığız...
Düdük çaldı sonra
Yandı ışıklar
Loş aydınlığın içinde seçmeye çalışıyorum insanları
Öksüreni, uzaklara dalanı, mırıldananı...
Herkes hem buradaydı hem değil gibiydi
Sezen Aksu'dan "Tükeneceğiz" çalıyor telefonumda
Bantımın başında bekliyorum usul usul
Gelen nar dolu kasaları indiriyorum
Yılların yorgunluğunu yansıtan palete
Sonra bir soğukluk işledi yüreğime
Üzerime yakıcı bir naylon kokusu sinmiş
Parmaklarım ağrıyordu yavaştan
İbo'yu gördüm giderken depoya
Arap İbo
Yaşı on bir ya vardı ya yoktu
Kalabalıktaki en yalnız oydu
Oydu en uzak olan dünyaya
Kendi dilinden dinlediği şarkıyı mırıldanıyor
Göz göze gelince
Anlam veremediğim bir şekilde gülüyor
Öyle saf öyle masum ki
Ben de gülüyorum
Vın..vın...
-Çarkların çıkardığı şu garip ses
Kasvetli ortamı daha da geriyor-
Vın... vın...
Susacağı yok gibi
Burayı farklı buldum ben
Daha ağırdı her şey
Hele o sessizlik
O sessizlik yoruyordu gözlerimi...
Alışık değildim saatlerce ayakta durmalara
Alışık değildim naylon kokusuna
Ve alışacak gibi de değildim...
Paletlere bakıyorum sonra
Kasalardan kule inşa etmişiz
Oysa onlar
Oyuncağı olacaktı çocuklarının
Kasayı dolduran analar için,
Ekmeği olacaktı evinin
Paletleri dizen babalar için,
Ve parası olacaktı
Biz kasaları taşıyan öğrenciler için
Sonra düdük çaldı
- Düdük garipti
Düdük hem sevinçti hem hüzün
Hem başlangıçtı hem bitiş
Garipti düdük -
Takım elbiseli geldi
" Nar ağaçları kurumuş." dedi
Takım elbiseli gitti
Cık! makineler durdu
Vın'lardan geriye yankı kaldı
Bir ben anlayamadım galiba olayı
Meğerse başka narların geleceği yokmuş
Buraya kadarmış bugünlük...
Bir daha gelir miydi bilemiyor kimse
Meçhule gebeydi bütün gözler
Ayak uydurmaya çalıştım
Çıkardım eldivenleri
Metal kapıya yöneldim
Söndü ışıklar...
Genzimi dolduran o yanık kokuya aldırmadım
Molada içtiğim tatsız çaydanlığa çarptı kolum
Yere düşenleri toplayıp
Çıktım kapıdan sessiz sedasız
Sola baktım
Uzayıp giden bahçelere...
Yağmurun çıplak toprağı dövdüğü yerlere
Hayallerin filizlendiği yerlere baktım
Doğruydu...
Kurumuştu nar ağaçları
Ve üşüyordu ağaçlar...
Bir teselli aradım yağan yağmurda
Bulamadım
Ellerim üşüdü... çocuklar, oyuncaklar üşüdü...
Evler üşüdü...
Bulutların arkasındaki güneş bile üşüyor gibiydi
Yutkunup kaldım
Dönüp bakamadım bir daha bahçelere
Kurumuştu nar ağaçları artık
Antalya/ Kasım 2022
Nevzat Çelik Şafak Türküsü Şiirinde,darağacı olan telli kavağı celladın karısını,kefen bezini diken genç kadını yazmıştı. Bir fabrika işçisinin çevreyi,insanları yazması,duygunun terli hali gibi. genç şair adam : Şiirlerin birbiri ardına üstüne koyarak inanılmaz okutuyor, Kalemine ve yüreğine sağlık.
Kutlarım .