Kuşku
gökyüzünün fenerlerini söndüren
bulutların yüreğini benden sana savuran
fırtınaların dilini ancak ölüler anlar
bu yüzdendir ki Tanrı konuşturmaz onları
bir cana karşılık sınırsız sırrı veren bilir
siz bir şey bilememenin derdine yanın
sabah ezanı boş sokakların annesidir
emzirdiği yolları ıslatan gözyaşlarına ağlar
vaka ki kalemim kırk kırık kapının önünde
kuşkunun kırık kanatlı kuşlarını bekler
oysa zemheride bahar düşü cemre gülüşlü yar
ben olmasam da gelecek güzel günlerin var
düşün ellerin yer çekimi kanunu düşene
düşünsene gittiğim her yol öyküsüz öksüz başı
yaslasam ağlarım yaslamasam yorgunluk
şevval yıldızını gözleyen umudun göz aydını
bir sığırtmaç başı mıdır yalnızlık bilmem
alır güder dağlara tam da bu çağlarda
elifin gözünde yaş olanlar sussun artık
kuşku duyan üşenmeden sabi çocukları öpmesin
düşünmeden iki gece sonrasını yazmasın yada
özlemesin korkunç hayallerin kıskanç ellerini
çünkü aşk büyüdükçe özünden intikam alır
sonrasında çözülür gider sonsuzluğu düşleyen nakış
her kadın ayağını vurunca dalgalara önce üşür
kumsalda sonsuzlaşır yalnızlık korkusu
önce evladını düşünür sonra sonrası tam şamata
heyulâ gibidir aşk sen yazarsın dalgalar siler
gelirsin gidersin kafana göre seversin güvercinlerimi
ölüdür onlar şafak beklemez ta ki bahara kadar
bu kalem bir başka anlatıyor bu kalem inceden dokunduruyor... kutlarım
her kadın ayağını vurunca dalgalara önce üşür.
Kadın tasviri ve kadına verilebilecek değer ölçüsü ancak bu kadar naif anlatılabilirdi, ki anlatmışsınız! Çok beğendim şiirinizi. Saygı ile...
Tepeden tırnağa şiir hem de hasından çok beğendim usta var olasın